Salim DOĞAN
Gazeteci Yazar
Kayseri Pınarbaşı
Büyük Karamanlı
salimdogan38@hotmail.com
ATATÜRK’Ü ANLAMAK VE YAŞATMAK
Türk ulusu Atatürk’ü anlayamamış, devrimlerini de yaşayamamıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra iş başına gelenler ne yazık ki cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte onun hayata geçirdiği devrimleri devam ettirememiştir. O nedenle Türk ulusu Cumhuriyet rejimini ala bula yaşamıştır. Yurdumuzun batısında, güneyinde, kuzeyinde cumhuriyet yaşanırken doğu ve güneydoğu bölgelerimizde bu kavramdan habersiz bir yaşam sürdürülmüştür. Hala aynı çelişki devam etmektedir. Adeta kimi siyasi partiler bu durumun devamını kendi varlıklarıyla eşdeğer görmektedir. Halka gitmek yerine aşiret ağalarıyla iş birliği yapmayı yeğlemişlerdir. Kendi saflarına çektikleri aşiret ağalarını, şeyleri, şıkları, tarikatları bir taraftar olarak kendilerine bağlamışlardır. Bu ittifaktan gelen blok oylar kolay iktidar olmanın yolunu açmıştır. Buna da halkın iradesi diyerek yine aynı bölge insanını kendilerine inandırmışlardır. Yurdumuzun büyük bir bölümü Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki yolsuz, susuz, okulsuz, yoksul yapısını cumhuriyet döneminde de devam ettirmiştir.
Atatürk Türk Tarih kurumunu kurarak ulusal benliğin ve kültür aktarımımın sağlanmasını istemişti. Türk Dil Kurumunda amaç Türk olduğu halde Arapça yazan bir milletin kendi yazısına kavuşması içindi. Hukuk alanında yapılan devrimin ne kadar gerekli olduğunu anlamıştı. Uygar toplumların kabul ettikleri medeni kanun tüm dünya insanlığı tarafından kabul görmüştü. Eğitim kozmopolit yapısından ulusal bir yapıya Milli Eğitime dönüşmüştü. Sağlık alanında hurafenin, üfürükçünün, hacının, hocanın, muskacının yerini evrensel tıp bilimi almıştı. Karasaban, yerine traktörlerle modern tarıma bırakmıştı, arşının, okkanın yerine uluslararası ölçü ve tartılarla yapılır olmuştu. Kadınlar kul olmaktan yurttaş olmanın, seçmenin, seçilmenin onurunu yaşamıştı. Bir milletin geleceği ile ilgili kararlarda danışılan ve kararlarına itaat edilen halifeliğin kaldırılarak bilimsellik önemsenmişti. İradenin tek kişide olduğu, astığı astık, kestiği kestik padişahların sınırsız yetkileri yerine halkın iradesinin benimsendiği; Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eserim dediği CUMHURİYET ilan edilmişti.
Bütün bunlar Mustafa Kemal Atatürk varken uygulamaya konulmuştu. Ne yazık ki onun aramızdan ayrılmasının ardından fırsat kollayanlar cumhuriyet devrimlerini tersine çevirmek için her türlü yolu mubah saymışlardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti birinci cumhuriyet olarak numaralandırıp yıktıklarını açık açık söyleyerek ikinci cumhuriyeti ilan etme cesaretini kimleri arkalarına alarak söylemişlerdir. Devletin bölünmez bütünlüğü, başkenti, istiklal marşı, bayrağı tartışmaya açılmıştır. Değiştirilmesi teklif edilemeyecek anayasamızın girişindeki ilk üç maddesinden birileri rahatsız olmuştur. Sosyal devlet ilkeleri yerine sadaka kültürüyle ulus yozlaştırılmıştır. Sonra da halkın iradesine hâkim olup ve bundan siyasi çıkar sağlanmıştır
İşin en acı yanı Mustafa Kemal Atatürk’ün tefrikasız izinde olanlar her onun aziz ruhunu sızlatmaktadırlar. Hele birde Atatürk hakkında söz söyleyip sonrada her on kasımda Atatürkçülükten bahsedenlerin milleti nasıl aldattığını üzülerek izliyoruz. Türkiye’nin gündemini her seçim öncesinde meşgul eden kılık kıyafet tartışması tam anlamıyla cumhuriyete meydan okumadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu alanda yaptığı devrimin gerekçelerini ilköğretimden başlayarak eğitimin her kademesinde öğreten ve davranış olarak ta yaşayan gençlerimiz ve eğitimcilerimiz bir ikilem yaşamaktadır. Özellikle üniversitelerde birkaç genç kız belli siyasi çevrelere bilinçli olarak işbirliği yaparak konuyu insan hakları ve demokratikleşme bağlamında lanse ederek kotarmaya çalışmaktadır. Aslında serbest bir şekilde toplumsal yaşamın her alanında kullanılan bu siyasi giysilerin engelinin ne olduğu da anlaşılamamıştır. Bu durumdan nemalanmak, mağduru oynamak, için sorun gibi gösterilmektedir. Eğitimdeki gelişigüzellik ve yazboz uygulamaları “Eğitim Birliği Yasası’nı” tamamen devre dışı bırakmış bireyselci eğiti modeliyle de ulus devletin temeline zaman ayarlı dinamit yerleştirilmiştir. Okullarda gencecik çocuklarımız sürekli aykırılıkları, farklılıkları, kişisel tercihleri beyinlerine işlemektedir. Bu eğitim sistemiyle karakterize edilen ıralanan çocuklarımızdan tamamen bencil, ulus bilincinden arındırılmış bir dünya yurttaşı yaratılmak istenmektedir. Bu model Türk ulusunun genel karakteristik davranışlarıyla örtüşmemektedir.
Atatürk büstleri dikerek, yakamıza Atatürk rozeti asarak, balkonlarımızdan Atatürk resimleri sallandırarak Atatürkçü olunmaz. Atatürkçü olmak için onu anlamak, ilkelerini, devrimlerini kavramak ve yaşamak, uygarlığı, çağdaşlığı bir yaşam biçimi olarak görmek gerekmektedir. Bütün bunların hayata geçmesi için ilk başta seçim sisteminin değiştirilmesi gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisine atanan birilerinin vekili değil Milletin vekillerini seçilmesi gerekmektedir. Milletvekillerini milletin seçmesiyle gerçek demokrasi ve Cumhuriyet anlamını bulacaktır. Böylece halk yönetilen durumdan kendi seçtiği vekilleriyle yöneten durumunda olacaktır. İkincisi cumhuriyet kavramının yurdun her köşesine bir yaşam biçimi olarak gitmesi yurttaşlarımızın ağaların, şeyhlerin, şıkların, tarikatların pençesinden kurtarılması ve yurttaş olduğunu anlaması için bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Televizyonlarda yurttaşlarımızı yanlı kültürleyen dizilerin kaldırılması ve yurttaş olma bilincini kazandıracak dizi ve yayınların yapılmasına olanak sağlanmalıdır. Eşitlik çerçevesi içerisinde Milli gelirden herkes payını almalı, teşvik edilmeli yurttaşlarımızın ekonomik özgürlüğünü elde edecek projeler hayata geçirilmelidir. Bütün bunlar yerine getirilmeden cumhurdan bahsetmek Türk milletini aldatmak ve Atatürkçü düşünceyi yozlaştırmaktan öteye gitmeyecektir. İşte yaşadığımız sorunların kaynağı burada yatmaktadır.