Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli’nde”; “Yalanlara, iftiralara, çarpıtmalara zemin oluşturan böyle bir vasatta asla haber ve habercilikten söz edemeyiz. Dedikodu ve dedikoducular, toplumsal ve siyasal alanı zehirledikleri gibi gazeteciliğin güvenilirliğine ve itibarına da zarar veriyorlar” dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Ankara’da düzenlenen “Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli’ne” katıldı. Altun`un konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“DEDİKODU VE DEDİKODUCULAR, TOPLUMSAL VE SİYASAL ALANI ZEHİRLEDİKLERİ GİBİ GAZETECİLİĞİN İTİBARINA DA ZARAR VERİYORLAR”
“Haberin olmazsa olmazları sayılan 5N 1K kuralının ihlâl edildiğini, teyit mekanizmasının işletilmediğini sıklıkla ne yazık ki görüyoruz. Bu sorun genellikle, sözde siyasal muhalefet adına, bilinçli ve sistematik bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Maalesef en temel gazetecilik ilkelerinin hiçe sayılması sonucu ortaya dedikodudan, dedikoduculuktan başka da bir şey çıkmıyor. Yalanlara, iftiralara, çarpıtmalara zemin oluşturan böyle bir vasatta asla haber ve habercilikten söz edemeyiz. Dedikodu ve dedikoducular, toplumsal ve siyasal alanı zehirledikleri gibi gazeteciliğin güvenilirliğine ve itibarına da zarar veriyorlar. Böyleleri hiçbir ahlaki değeri ve mesleki ilkeyi tanımıyorlar. Sistematik yalandan, çarpıtmadan, dezenformasyondan maalesef besleniyorlar. Masa başından ürettikleri sözde haberlerle tezvirat makinesi gibi çalışıyorlar. Toplumu, ülke gündemini kurgu, sansasyon ve manipülasyonla dizayn etmeye uğraşıyorlar. Fil dişi kulelerinde kendi ideolojik kumaşlarından diktikleri deli gömleklerini topluma giydirmeye çalışıyorlar adeta. Bu deli gömleğini giymeyi reddedenlere karşı da hakarete başvuruyorlar, pejoratif bir dille saldırıya geçiyorlar. Bugün, medya etiği ve basın ahlakı açısından ciddi bir tehdit hâline gelen bu soruna karşı başta hakkaniyet sahibi gazetecilerin itiraz etmesi ve topyekûn bir mücadele vermesi gerekiyor. Bu mücadele, toplumsal, siyasal, demokratik alanı temiz tutmak için olduğu kadar, gazeteciliğin itibarını korumak için de şarttır. Özellikle bilgi ve haber akışının arttığı, erişimin kolaylaştığı günümüzde habercilikte etik değerlere sahip çıkmak elzemdir.
Şunu açık ve net bir biçimde ifade etmemiz gerekir: İktidar, güç, sorumluluk gerektirir. Medya, elindeki gücü sorumsuzca kullandığında bunun sonucu toplumsal barış ve huzur için, kamu düzeni için ve dahası bireylerin hakları için yıkıcı olmaktadır.
Türkiye, maksatlı yalan bilgiye, dezenformasyona dünyada en fazla maruz kalan ülkelerin başında geliyor. Türkiye’nin son 20 yılda gösterdiği büyüme ve gelişmeyi durdurma çabaları sistematik dezenformasyon siyasetiyle de kendini gösteriyor. Ülkemizi ve kurumlarımızı yıpratma girişimleri siyasetten medyaya, birçok alanda çok boyutlu saldırılarla yürütülüyor. Türkiye bugünkü güçlü konumunu elde etmemiş olsaydı, Türkiye bugünkü gibi itibarlı bir bölgesel güç ve küresel bir aktör olmamış olsaydı, bugünkü hâliyle sistematik dezenformasyon saldırılarıyla da karşı karşıya kalmayacaktı.
“DEZENFORMASYON YAPAY TOPLUMSAL KUTUPLAŞTIRMALAR OLUŞTURMAK, SİYASAL İSTİKRARI BOZMAK İÇİN ARAÇSALLAŞTIRILIYOR”
Yalan haber ve dezenformasyon yapay toplumsal kutuplaştırmalar oluşturmak, siyasal istikrarı bozmak için bugün araçsallaştırılıyor. Vaktiyle Türkiye’yi askeri darbeler ve ekonomik saldırılarla dizayn etmeye çalışıp, başarılı olamayanlar bugün maksatlı yalan bilgi, dezenformasyonla bunu yapmaya çalışıyorlar. Bu açıdan, dezenformasyonla mücadeleyi milli bir vazife olarak görüyoruz.”