(TBMM) - TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay hakkındaki ihlal kararını okuduğu için görev sırası gelmesine rağmen Genel Kurul`u yönetmek üzere Celal Adan`ı görevlendiren TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş`a tepki göstererek, "Bu keyfi uygulama, Anayasa`nın, hukukun ve demokrasinin gasbıdır. Anayasal hukuk düzeninin yok sayılıp, keyfiyete dayalı `otoriter vesayet` rejiminin fiili ilanıdır" açıklamasında bulundu.
TBMM`de 16 Nisan`da, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay`ın milletvekilliğinin düşürülmesi işleminin yok hükmünde olduğuna ilişkin hak ihlali kararını okutan CHP Denizli Milletvekili TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca`ya tepki gösteren TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, geçen hafta sırası gelmesine karşın Karaca yerine Genel Kurul`u yönetmesi için TBMM Başkanvekili Celal Adan`ı görevlendirmişti.
TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, şu ifadelere yer verdi:
"Cumhuriyetin büyük mirasının millet iradesinin en yüksek makamı olan TBMM`nin 105 yıllık saygınlığı bugün bir kez daha büyük yara almış, `Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir` şiarının Meclis Genel Kurulu`nda duvarda bir dekor olarak kullanıldığı itiraf edilmiştir. Anayasa yalnızca iktidarın menziline göre hatırlanan bir metin, yargı bağımsızlığı siyasal keyfiyetin aparatı, yasama organı yürütmenin dolaylı memuru sayılmıştır. Anayasa hükümleri, Meclisin kararları, Anayasa Mahkemesinin içtihatları ve milletin doğrudan iradesi yok sayılmıştır, Anayasa açıkça, bilerek ve isteyerek bir kez daha ihlal edilmiştir. Unutulmamalıdır ki Hatay halkı, kendi temsilcisi olarak Sayın Şerafettin Can Atalay`ı seçmiştir. Anayasa Mahkemesi de bu iradeye saygı duyulması gerektiğini açık ve bağlayıcı kararıyla ifade etmiştir. TBMM Başkanvekili olarak benim TBMM Genel Kurulundaki tutumum da meşruiyetini milletten alan yasama organının hukuk içinde kalma yükümlülüğünün ifadesidir. Ancak tüm bunlara karşılık AYM kararının uygulanmaması, yürütmenin siyasal tercihine teslim edilen bir yargı düzeni, Anayasa`nın, İçtüzüğün ve Meclisin yetkilerini görmezden gelen tutumlar ve TBMM Başkanvekiline uygulanan kurumsal ambargo ibret vericidir.
"Oturum yönettirmeme tutumu açıkça tarafsızlık ihlalidir"
Sayın Numan Kurtulmuş`un, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay kararını Mecliste Başkanvekili olarak okutmam nedeniyle oturum yönettirmeme tutumu açıkça tarafsızlık ihlalidir. Sayın Kurtulmuş`un bireysel bir tasarrufu değildir; doğrudan doğruya muhalefete uygulanan sistematik bir temsiliyet ambargosu, Sayın Kurtulmuş`un da bu ambargoya teslimiyet beyanıdır. Bu tutum, TBMM`yi yürütmenin sadakat memurluğuna indirgeyen iktidar anlayışının yasama erkini partizan bir vitrinin ötesine taşımak istemediğini göstermektedir. Hedef alınan ben değil, Anayasa`nın bağlayıcılığı, hukukun üstünlüğü ve milli iradenin temsili kudretidir. Esasen; Anayasa`nın `Başkanlık Divanı` başlıklı 94`ncü maddesi ile `İçtüzük, siyasi parti grupları ve kolluk işleri` başlıklı 95`inci maddesi, TBMM siyasi yönetim yapısını belirlemiştir. 95`nci maddenin `İçtüzük hükümleri, siyasî parti gruplarının, Meclisin bütün faaliyetlerine üye sayısı oranında katılmalarını sağlayacak yolda düzenlenir` şeklindeki hüküm; Parlamentoda temsil edilen bütün siyasi partilerin, TBMM`deki üye sayısı oranına (güç oranında temsil ilkesi) göre yasama sürecine ve TBMM yönetime katılacaklarını açık bir şekilde belirtmiştir.
"Bu tutum açıkça Anayasaya meydan okumaktır"
Bu hükümler TBMM`nin, bütün siyasal parti grupları tarafından birlikte yönetimini güvence altına almak için düzenlenmiştir. Yine TBMM Başkanının, Anayasa`nın 95`nci maddesindeki `güç oranında temsil ilkesi` ve bugüne kadarki uygulamalar dikkate alındığında, İçtüzüğün 15`nci maddesindeki yetkisini; Genel Kurulu, sadece kendi belirlediği Başkanvekilleri tarafından yönetilmesine karar verme şeklinde kullanamayacağı da açıktır. Bu tutum açıkça Anayasa`ya meydan okumaktır. Bu yüzden Sayın Numan Kurtulmuş`un Sayın Celal Adan ve Bekir Bozdağ tercihindeki ısrarı millet iradesini değil, yürütmenin siyasal mühendisliğini esas alan bir tutumdur ve bu da Mecliste, hukukun gereğini yapanlar değil, iktidarın konforunu koruyanlar makbul sayılıyor demektir. İktidarın konforunu korumayı tercih eden Sayın TBMM Başkanı tarafsızlığını ihlal etmiştir. TBMM çatısı altında Anayasa`nın açık hükümlerini yok sayan, temsil hakkını siyasal sadakat filtresinden geçiren bir rejim inşasının açıkça itirafıdır.
Eğer bir Meclis Başkanvekili, Anayasa Mahkemesinin kesin ve bağlayıcı kararını okuttuğu için fiilen görevden uzak tutuluyorsa, bu yalnızca bana yönelik bir dışlama değil, anayasal düzenin tasfiyesidir. Bu keyfi uygulama, Anayasa`nın, hukukun ve demokrasinin gasbıdır. Anayasal hukuk düzeninin yok sayılıp, keyfiyete dayalı `otoriter vesayet` rejiminin fiili ilanıdır.
"Kürsünün susturulması, milletin sesini kısmaktır"
Bir başkanvekilinin anayasal görevini yerine getirmesi bir `suç` olarak görülüyorsa, ortada artık Meclis iradesi değil, Saray vesayeti vardır. Sayın Kurtulmuş, Saray vesayetinin temsilcisi olduğunu ilan etmiştir. Ve bilinmelidir ki; kürsünün susturulması, milletin sesini kısmaktır. Temsil hakkının kısıtlanması, milletin iradesinin gasbıdır. Şunu yüksek sesle ifade etmek isterim: Bu Meclis, iktidarların değil, milletin evidir. Hiçbir siyasal iktidar, milletin teslim ettiği egemenlik hakkını gasbedemez. Hiçbir kimse, Anayasa`nın üzerine çıkamaz. Hiçbir Meclis Başkanı da milletin seçtiği bir vekilin iradesini, Anayasa hükmüne sadık bir başkanvekilini yok sayarak TBMM`nin saygınlığına gölge düşüremez. Bu kürsü, talimatla değil Anayasa ile konuşur. Bu çatı, iktidarın üstünlüğüne değil, hukukun üstünlüğüne dayanır. Unutulmamalıdır ki egemenlik, milletindir. Bu söz, tüm devlet aygıtının meşruiyet sınırını çizen anayasal bir ilkedir. Milletin seçtiğini susturmak, milli iradeye karşı işlenmiş bir darbe girişimidir. Bu darbe girişimi ana muhalefetin başkanlık divanındaki anayasal güvence altındaki güç oranında temsiliyet hakkına yöneliktir. Bu tutum Anayasa Mahkemesine, Anayasa`ya sadakat yeminine (bağlı kalanlara) ve Anayasa`ya yönelik açıkça meydan okumaktı ama biz susmayacağız. Çünkü biz susarsak Meclis, sadece duvarlardan ibaret kalır."