Türkiye’nin kısır bir döngü içerisinde sıkışıp kalmasının teorik ve sistematik nedenleri vardır. Bunlardan örnek vermek gerekirse, Türk toplumunun hassas olduğu en önemli konulardan biri olan “ din “ temasının yanlış bir kanaldan ivme kazandırılmaya çalışılması. Din, siyasete alet edildiği an da kutsallığını ve amacını kaybeder. Sadece siyasette değil; kendi uygulama alnının dışında olan bütün faaliyetlere entegre edilmeye çalışıldığı zaman anlamsallığının, amacının kaybolmasına neden olur ve toplumun bu açıdan maneviyatının azalmasına ve zedelenmesine yol açar. Bir diğeri ise; “ Vatan- Millet “ olgusunun siyasette olması gerektiğinden daha fazla hatta o vatana ve millete zarar getirecek seviyeye ulaşmasıdır. Çünkü her zaman vurgusunu yaptığım gibi siyaset bir bilimdir ve bu bilime tek pencereden bakarsanız mutlaka hataya sürüklenirsiniz. Tabii ki vatanımızı seveceğiz, milletimiz ve milli değerlerimizi koruyacağız lakin bu olgular aynı din gibi kutsal olduğu için, hassas davranılması gerekir. “ Milli kavramlara ” dış politikada ağrılık verilmesi fakat iç politikada siyasi emellere alet edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela şehitler üzerinden siyaset yapılması evrenin en onursuz hareketlerinden birisidir. Dünya üzerindeki hiçbir coğrafyada toplumun değerleri hiçbir siyasi oluşumun varlığı sebebinden dolayı var olmamıştır. Toplum istediği sürece değerler var olacaktır, çünkü bu değirmenin suyu millettir!
Biz de adettendir her işi dönüp dolaşıp Amerika’ya bağlamak. Sanırım işin kestirmesi bu.. Oysa biraz daha dallı budaklı düşünmemiz gerekiyor. Tümdengelimle nereden gelineceği ve nereye gidileceği az çok belli o zaman bu sefer tümevarım yöntemi ile yola çıkmak lazım. En küçük birimden başlayarak… Ütopya teorilerden bahsetmiyorum, küçük realist bulgular asıl gerekli olan.. Eğer siyasi bir araştırmanın içindeysek bize lazım olan en önemli soru kelimesi “ Neden? “ ‘dir. Ve dediğim gibi maneviyattan ve kalıplaşmış düşüncelerden bu zaman zarfında kendimizi soyutlamamız gerekiyor. Ülkenin siyasi sürecinde kendi savunduğumuz ideolojiyi bile yeri geldiğinde eleştirip, yapıcı fikirler üretebildiğimiz bir kanal yaratmalıyız kendimize…
Türkiye kısır döngüde. Küreselleşen dünyada , tek bir “dünya devleti” hedefleyen emperyalistlerin arzu ettiği de bu. Bu yüzden toplum olarak daha çok fikir sahibi olup, daha çok fikir üretip kendimize faaliyet alanları yaratmalıyız.
Yazımı, eserlerini uzun yıllardır takip ettiğim ve yakın zamanda kaybettiğimiz Prof.Dr. Oktay SİNANOĞLU’nun “ Büyük Uyanış “ adlı kitabından bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
Sinanoğlu der ki:
“ Milliyetçi “ eşittir sadece “anti-komünist”’e indirgendi. Tabii biri anti-komünist olur da Yunan milliyetçisi de olabilir. Türkiye’de örnekleri görüldü.
“ Solcu “ eşittir “anti-faşist “. Peki toplumcu felsefeye, emperyalizm karşıtlığına ne oldu? Onlar gitti.
“Atatürkçülük “ eşittir “ laiklik” eşittir “Müslüman düşmanlığı” konumuna getirilmek istendi.
Dindar kesime “ ümmetçilik “ ve de “ Türk düşmanlığı “ telkin edildi. Müslüman Türk’e, Türk Müslüman’a düşman edildi. Halbuki yakın zamana dek halkın kafasında (dış dünyada olduğu gibi) “Türk demek Müslüman demek, Müslüman demek Türk demek” inancı vardı.”