Türkiye’de yaşanan duruma hâlâ “ekonomik kriz” diyenlere üzülerek söylüyorum: Yanılıyorsunuz. Çünkü krizler biter. Kriz, gelip geçici bir sarsıntıdır. Sert bir fırtına gibi eser, yıkar ama ardından bir toparlanma fırsatı doğurur. Oysa biz, yıllardır süren ve giderek derinleşen bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu tabloyu hâlâ “kriz” diye açıklamaya çalışmak, gerçeği örtmektir.
Burada yaşanan şey bir kriz değil, planlı bir gelir transferi operasyonudur.
Evet, yanlış duymadınız: Emekçiden sermayeye, yoksuldan zengine, halktan iktidarın koruması altındaki dar bir azınlığa doğru işleyen sistematik bir aktarım düzeni. Adına ekonomi bilimiyle süslenen ama aslında çıplak gerçeğiyle servet soygunu olan bir düzen.
Bakın etrafınıza:
Maaşlar her ay eriyor, emeklinin cebindeki para pazar çıkışında pul oluyor.
Asgari ücret, daha yılın ortasında açlık sınırının altında kalıyor.
Çalışanların alın teri üç kuruşa mahkûm edilirken, bankaların kârları yüzde 300, yüzde 400 artıyor.
Holdingler vergi aflarıyla ödüllendiriliyor, sıradan vatandaş elektrik, doğalgaz faturasını ödeyemediği için icraya veriliyor.
Şimdi soralım: Bu mudur kriz? Hayır! Bu, bilinçli bir tercihtir. Ekonomiyi yönetenlerin doğru bulduğu bir modeldir. Çünkü bu düzende kaybeden belli, kazanan bellidir. Kaybeden halktır. Kazanan, iktidara yakın sermaye gruplarıdır.
Bugün yaşanan şey, enflasyonun, kur dalgalanmalarının, faiz oyunlarının arkasına saklanan bir gelir yeniden bölüşüm mekanizmasıdır. Halkın sofrasından eksilen her lokma, birilerinin kasasına girmektedir. Peki bu düzenin adı nedir? Sosyal adalet mi? Hayır! Bu düpedüz sömürü düzenidir.
Kriz geçicidir. Ama burada yaşanan kalıcıdır. Çünkü siyasi tercihle inşa edilmiştir.
Ekonomik kavramlarla süsleyip, “piyasa koşulları”, “küresel dalgalanmalar”, “konjonktürel etkiler” diyerek vatandaşı kandırmaya çalışanlara soralım:
Küresel dalgalanma mı emekliyi aç bırakıyor?
Konjonktürel etki mi asgari ücreti açlık sınırının altına itiyor?
Yoksa siyasi iktidarın izlediği bilinçli politikalar mı?
Cevap apaçık ortadadır.
Bugün Türkiye’de yaşanan şey kriz değil, sistematik bir gelir transferi düzenidir. Bu düzen değişmediği sürece ne kriz biter, ne enflasyon düşer, ne de halkın yüzü güler.
Ve unutmayın: Bir ülkenin en büyük krizi, halkının gerçeği görememesidir.