CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, İstanbul Sözleşmesi’nin 10. yılında “Feshedilen sözleşme değil, yaşam hakkımızdır. Can simidimiz olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz, vazgeçmeyeceğiz. Tam tersine sözleşmeye daha da sıkı sarılacağız” dedi.
CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, CHP Genel Merkezi’nde İstanbul Sözleşmesi’nin 10. yılı dolayısıyla basın toplantısı düzenledi. Nazlıaka’nın konuşmasından satır başları şöyle:
İKTİDAR HANGİ CEMAAT NEDENİYLE KADINLARI KARŞISINA ALMAYI GÖZE ALDI?:
Bugün Avrupa Konseyi, İstanbul Sözleşmesi’nin 10. yılı münasebetiyle uluslararası bir toplantı düzenledi, ancak Türkiye bu toplantıya davet edilmedi. Oysaki 10 yıl önce ona bu camiada itibar kazandıran ve ilk imzacısı olduğu için kendi şehrinin adıyla ile anılan sözleşme için düzenlenen toplantıya, Türkiye ev sahipliği yapılabilirdi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararı sadece kadınların can güvenliğini tehlikeye atmakla ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine ket vurmakla kalmamış, dış politikada ülkemize yumuşak güç kazandıran bir iddiadan da vazgeçilmiştir. Hem 10 yıl önce bugün sözleşme imzalandığında, hem de Meclis’ten oy birliğiyle geçtiği 1 Ağustos 2014 tarihinde milletvekiliydim. Bu nedenle iktidar partisinin temsilcilerinin sözleşmeye dair övgü dolu konuşmalarını dün gibi hatırlıyorum; ‘tarihi gurur’ demişti Erdoğan. Peki, ne oldu da o gurur kaynağı sözleşme, bugün tu kaka oldu? Hangi siyasi hesap, kadınların hayatından daha değerli hale geldi? İktidar, hangi cemaatler ve tarikatlar nedeniyle kadınları karşısına almayı göze aldı?
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN VAZGEÇMİYORUZ:
AKP Hükümeti, yandaş medyayı da kullanarak İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin bir karalama kampanyası başlattı. ‘Uygulanmasa da olur’, ‘6284 sayılı yasa varken İstanbul Sözleşmesi’ne gerek yok’, ‘Biz bu sözleşmenin yerli ve millisini yazacağız, adı da Ankara Sözleşmesi olacak’ gibi masallar anlatıyor. Şunun farkında değiller; feshedilen sözleşme değil, yaşam hakkımızdır. Üstelik bir de İstanbul Sözleşmesi karşıtları, daha yüksek sesle ‘sırada 6284 var, hatta Medeni Kanun var’ demeye başladı. Her gün bir kız kardeşimiz yakınındaki bir erkek ya da hiç tanımadığı bir kişi tarafından canice öldürülürken can simidimiz olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz. Vazgeçmeyeceğiz! Tam tersine sözleşmeye daha da sıkı sarılacağız.
AKP’NİN İŞİNE GELMİYOR:
Birilerinin İstanbul Sözleşmesi’yle derdi var. Mesela: Sözleşme’nin 37. maddesi erken yaşta evliliğin önlenmesini öngörüyor. Bu madde, tecavüzcüleri aklamak için erken yaşta evlilik yasasını ısıtıp ısıtıp önümüze getiren AKP hükümetinin işine gelmiyor. 2017 yılında yaşananları hatırlayalım: İstanbul’un Küçükçekmece ilçesindeki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne, beş aylık süreçte, yaşı 18’in altında 115 hamile çocuğun getirildiği, bunların kayıtlara geçmediği ve polise suç ihbarında bulunulmadığı açığa çıktı. Bu çocuklardan 38’inin yaşı 15’in altındaydı. Facianın gündeme gelmesinin ardından, bu rezaletin başka hastanelerde yaşanıp yaşanmadığının araştırılması adına ülkenin dört bir yanındaki hastane kayıtları incelenerek, yasal bir süreç başlatıldı mı? Hayır.
ŞUURSUZ BAKANIMIZ OLDU:
Bu sözde fesih sürecinden herkes kendine göre mesaj çıkarttı. Katiller rahatladı; kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı gün, ilk 12 saatte 6 kadın katledildi. O günden sonra karakola başvuran birçok şiddet mağduru kadın, emniyet görevlileri tarafından evine geri yollandı. İktidar, her zamanki gibi kadın ya da çocuk şiddet görse bile, önceliği ailenin korunmasına verdi. Kol kırılır, yen içinde kalır mantığıyla, kadınları korumasız bıraktı. Şiddet can almaya devam ederken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yaptığı bir sosyal medya paylaşımında 34 günde, fesih öncesinde 34, fesih sonrasında ise 25 kadının öldürülmesini adeta bir başarı gibi yansıttı. Bu paylaşımı retweet eden Emniyet Genel Müdürlüğü, sosyal medya hesabına gelen tepkiler üzerine, tweeti silmek zorunda kaldı. AKP iktidarları döneminde, çocuk istismarı vakasına ‘bir defadan bir şey çıkmaz’ diyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı gördük. Çocuklara güvenli bir toplum yaratmak yerine, sorumluluğu ailelere yükleyip “çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” diyen bir başka Bakan tanıdık. Aile Bakanlığı’nı kendi ailesinin bakanlığı sanıp kardeşlerine parlak iş imkânları yaratana tanıklık ettik. ‘Her kadın cinayeti bizim kadına yönelik şiddetteki kadın cinayeti değildir’ diyecek kadar şuursuz Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız bile oldu.
KADINLAR 1’DEN BÜYÜKTÜR:
Buradan şahsım hükümetine sesleniyorum; Sözleşme yürürlükteyken kadınları yeterince koruyamadı çünkü uygulamadınız. Ama İstanbul Sözleşmesi’nin yokluğu şiddeti garantileyecek. Feshederseniz; kadına, çocuğa yönelik işlenen her suçun azmettiricisi sizler olacaksınız. Kadınlar yalnız ve güçsüz değildir. Eşit, adil, demokratik bir hayat yolunda biz hep birlikteyiz. Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları olarak mahalle mahalle örgütlü mücadeleyi yükseltiyoruz. Dipten gelen dalgayı büyütüyoruz. Biliyoruz ki, kadınlar 1’den büyüktür. Artık bu yanlış kararı geri çekin. Zihniyetinizin yoksullaştırdığı, zihniyetinizin katlettiği, zihniyetinizin yükünü taşıyan bu halk, elbette ilk seçimlerde size dur diyecek. Önderliği de doğası gereği barışçıl, doğası gereği üretken olan kadınlar yapacak. Bizler, cesaretimizi haktan, gücümüzü halktan alıyoruz. Yaşam hakkını, demokrasiyi ve eşitliği savunan herkes adına haykırıyoruz: İstanbul Sözleşmesi kalacak, zorbalar gidecek.”