Mersin Barosu ile birlikte 60 ilin baro başkanlığı Kamu Denetçiliği Kurumuna başvuruda bulunarak, İstanbul Sözleşmesinden çekilmeyi talep eden dilekçeleri dikkate almamasını istedi.
Geçtiğimiz günlerde Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç’un, "İstanbul Sözleşmesi'nin iptaliyle ilgili kurumumuza 200'e yakın başvuru olmuştur. Bu başvurular inceleme aşamasındadır. İncelemelerimiz belli bir noktaya gelmiştir ancak Kamu Denetçiliği Kurumu olarak daha kararımızı vermiş değiliz" şeklinde açıklama yapması üzerine Mersin Barosu ile birlikte 60 ilin baro başkanlığı, Kamu Denetçiliği Kurumundan sözleşmeden çekilmeyi talep eden dilekçe ve raporların dikkate alınmamasını istedi.
Barolar başvurusunda İstanbul Sözleşmesinin önemi vurgulayarak şu ifadelere yer verildi:
“Ülkemizde kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması çalışmaları Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yasal bir zemine oturtulmaya çalışılmış ve Medeni Kanunun 1926’da kabulü ile kadın hakları açısından bu süreçte yeni bir döneme girilmiştir. Örneğin; çok eşlilik yasaklanmış, resmi nikah zorunlu kılınmış, kız ve erkek çocuklara mirasta eşit pay ilkesi getirilmiş; boşanma, nafaka gibi yasal düzenlemeler aile kavramı nazara alınarak düzenlenmiş, kısaca kadının toplumsal yaşamdaki yeri güçlendirilmiştir. O günden günümüze, dünyadaki kadın hakları hareketleriyle koordineli şekilde ülkemizde de kadın ve erkeğin yasalar önünde eğitim, iş, aile ve toplumsal hayatta eşit bireyler olarak yaşaması için pek çok yasal düzenleme yapılmıştır. Yapılan düzenlemeler sadece yasalar ile sınırlı kalmamış bu alanda pek çok uluslararası sözleşmeye ülkemiz imzacı olmuştur. Birleşmiş Milletler düzeyindeki 9 temel insan hakları sözleşmesinden biri olan “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” (CEDAW), bu sözleşmeler arasında özellikle kadınların insan haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini odağına alan tek sözleşmedir. Ülkemizde bu sözleşmenin imzacılarından biridir.
Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kadına karşı şiddetin her türlüsüyle mücadele etmek ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Bu ihtiyaçtan yola çıkan ve hazırlık aşamasında Türk kamu yetkililerinin de aktif olarak yer aldığı tam adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” diğer adıyla ‘’İstanbul Sözleşmesi’’ ortaya çıkmıştır. Bu sözleşme toplumda şiddete maruz kalan zayıf bireylerin korunması açısından devrim niteliğinde hükümler getirmiş, böylece devletlerin en temel görevleri olan birey hak ve özgürlüklerini koruması konusunda devletlere görevler yüklemiş, bu yolla toplumsal barışın sağlanmasında bu sözleşme adeta yol gösterici olmuştur. Özel olarak bu sözleşme kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa Sözleşmesi olma niteliğini de taşımaktadır. Bugüne kadar Türkiye dâhil 34 ülke tarafından onaylanmıştır. Türkiye, sözleşmeyi imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde ise onaylamıştır. Böylece Türkiye sözleşmeyi onaylayan ilk ülke olmuştur.
Bu sözleşmenin bir önemli tarafı Cumhuriyet devrimleri ile toplumda zayıf konumda olan bireylerin yerinin sağlamlaştırılmasında bir merhale işlevi görmesi ve böylece dünyada İstanbul Sözleşmesi adı ile anılarak Cumhuriyet devrimlerinin sonuçlarının uluslararası alanda görülmesi özelliğini taşımasıdır. Bu sözleşmenin böyle bir manevi değeri, tarihsel bir işlevi olduğunu burada ayrıca belirtmek isteriz.
İstanbul Sözleşmesi’nde, sözleşmeyi parlamentolarından geçirmiş hükümetlerin kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin her türüyle mücadele etmek için bir dizi kapsamlı tedbir alması istenmektedir. Sözleşmenin her bir maddesinde şiddet eylemlerinin meydana gelmesinin önlenmesi, mağdurlara yardım edilmesi ve faillerin adalet önüne çıkartılması amaçlanmaktadır. Sözleşme; aile içi şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi, kadına yönelik farklı şiddet türlerinin suç olarak kabul edilmesini ve bunlara karşı yasal yaptırımlar getirilmesini gerekli kılmaktadır.
Sözleşme’nin 1. Maddesinde belirtildiği üzere amacı;
• Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak,
• Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dâhil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak,
• Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak,
• Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak,
• Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamaktır.
Bu Uluslararası Sözleşmenin iç hukuka uygun hale getirilmesi için hayata geçirilmesini teminen 6284 Sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” adıyla yasal bir düzenleme yapılmıştır.
İçinde yaşadığımız süreçte kadın ve çocuklara yönelik artan psikolojik, ekonomik, cinsel, fiziksel saldırılar bize söz konusu yasal düzenlemelerin ne kadar gerekli hatta hayati olduğunu ispatladığı gibi artan vakıalar işbu tehdidin ortadan kaldırılması için yapılması gereken daha pek çok düzenleme olduğunu da göstermektedir. Cinslerin biyolojik farklılığı kabul edilirken, toplumda kadın ve erkek cinsine atfedilen anlamların insan hakları eşitliği bağlamında değerlendirilerek, kadın erkek eşitliğinin toplumun her kesimine yayılması ve böylece bir cinsin diğer cins üzerinde baskı kurma, hakimiyet tesis etme, kendinde diğer cins üzerinde hak iddia etme temelli kişisel saldırıların önüne geçilmesi için atılması gereken çok adımımız olduğu da açıktır.
Bugün ilk imzacısı olmaktan yıllardır tüm kurumlarımızın öğündüğü İstanbul Sözleşmesi’ndeki imzadan geri adım atılması talepleri yüksek dille gerek iktidarın siyasi temsilcileri aracılığı ile TBMM’de, gerekse bazı STK’lar aracılığı ile yazılı ve görsel basında dile getirilmekte ve bu konu kamuoyunda tartışılmaktadır.
Bugün basında yer alan haberlere göz attığımızda, hemen her gün bir hatta birden fazla kadın cinayeti ile karşı karşıya gelmekteyiz. 2020 yılı Temmuz ayı sonu itibariyle öldürülen kadın sayısı 285’dir. Meslektaşlarımıza müvekkillerinden gelen şiddet içeren tedbir talebi başvuruları ve 6284 Sayılı Yasa çerçevesinde alınan uzaklaştırma kararları da, Adalet Bakanlığı’nın ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerinde yer almaktadır. Söz konusu yasal düzenlemeye toplumun ihtiyacı olduğu açıktır. Bundan geri adım atılması halinde, hak savunucusu olan baroların insan hakkı ve kadın hakkı ihlalleri ile mücadelede; yasal dayanağımız olan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasadan mahrum kalmamız neticesi hak arama mücadelesinde olan bireylerin zarar göreceği de açıktır. Kadına, çocuğa, kısaca mağdura yönelik şiddetle etkin mücadele edemeyen bir devletin toplumsal olarak da bu durumdan zarar göreceği aşikardır.
Bu nedenle ısrarlı bir şekilde demokrasiden uzak, en temel insan hakları kavramlarından ve her şeyden önce hak temelli hukuk felsefesinde uzak anlayışla Sayın Kamu Denetçiliği Makamı’na sunulan raporlarda, bu sözleşmeden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çekilmesi talep edildiği gibi haberleri basından üzülerek öğrendik, bizi en çok üzen de kadınların bugüne kadar toplumsal hayatta elde ettikleri kazanımlardan bu yolla vazgeçilmesinin istenmesidir. Bu sözleşmeden vazgeçmek demek tam da budur, kadınların, çocukların artan şiddet sarmalı içerisinde seslerinin daha çok kesilmesidir. Bizler Barolar olarak Cumhuriyetimizin temel değerlerine bağlılığımızı burada bir kez daha ifade ederek sadece kadınların değil şiddete maruz kalan tüm bireyleri koruyucusu İstanbul Sözleşmesi’nden Devletimizin çekilmesini talep eden dilekçelerin ve bu dilekçeler çerçevesinde hazırlanan raporların dikkate alınmamasını, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmaması hususunda TBMM’ye tavsiye kararı verilmesi talebini içerir İş bu başvurumuzu yapıyor, gereğinin yapılmasını saygılarımızla arz ve talep ediyoruz.”
1. Adana Barosu Başkanlığı
2. Ağrı Barosu Başkanlığı
3. Ankara Barosu Başkanlığı
4. Antalya Barosu Başkanlığı
5. Amasya Barosu Başkanlığı
6. Ardahan Barosu Başkanlığı
7. Artvin Barosu Başkanlığı
8. Aydın Barosu Başkanlığı
9. Balıkesir Barosu Başkanlığı
10. Batman Barosu Başkanlığı
11. Bilecik Barosu Başkanlığı
12. Bingöl Barosu Başkanlığı
13. Bolu Barosu Başkanlığı
14. Burdur Barosu Başkanlığı
15. Bursa Barosu Başkanlığı
16. Çanakkale Barosu Başkanlığı
17. Çorum Barosu Başkanlığı
18. Denizli Barosu Başkanlığı
19. Diyarbakır Barosu Başkanlığı
20. Düzce Barosu Başkanlığı
21. Edirne Barosu Başkanlığı
22. Erzurum Barosu Başkanlığı
23. Eskişehir Barosu Başkanlığı
24. Gaziantep Barosu Başkanlığı
25. Giresun Barosu Başkanlığı
26. Hakkari Barosu Başkanlığı
27. Hatay Barosu Başkanlığı
28. Isparta Barosu Başkanlığı
29. İstanbul Barosu Başkanlığı
30. İzmir Barosu Başkanlığı
31. Kars Barosu Başkanlığı
32. Kastamonu Barosu Başkanlığı
33. Kırıkkale Barosu Başkanlığı
34. Kırklareli Barosu Başkanlığı
35. Kırşehir Barosu Başkanlığı
36. Kocaeli Barosu Başkanlığı
37. Konya Barosu Başkanlığı
38. Manisa Barosu Başkanlığı
39. Mardin Barosu Başkanlığı
40. Mersin Barosu Başkanlığı
41. Muğla Barosu Başkanlığı
42. Muş Barosu Başkanlığı
43. Ordu Barosu Başkanlığı
44. Osmaniye Barosu Başkanlığı
45. Sakarya Barosu Başkanlığı
46. Samsun Barosu Başkanlığı
47. Siirt Barosu Başkanlığı
48. Sinop Barosu Başkanlığı
49. Sivas Barosu Başkanlığı
50. Şanlıurfa Barosu Başkanlığı
51. Şırnak Barosu Başkanlığı
52. Tekirdağ Barosu Başkanlığı
53. Tokat Barosu Başkanlığı
54. Trabzon Barosu Başkanlığı
55. Tunceli Barosu Başkanlığı
56. Uşak Barosu Başkanlığı
57. Van Barosu Başkanlığı
58. Yalova Barosu Başkanlığı
59. Yozgat Barosu Başkanlığı
60. Zonguldak Barosu Başkanlığı