28 Mart 2024 Perşembe

15:23   ÖĞRENCİLERE "SEÇİM" TATİLİ: 1 NİSAN PAZARTESİ GÜNÜ OKULLAR TATİL   13:37   MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ, YENİ ÇALIŞMASI İLE SAYA PARK KAVŞAĞI TRAFİĞİ HAT SAYESİNDE RAHATLADI   12:51   VAHAP SEÇER: “VATANDAŞA HİZMET ETMENİN SONUÇLARINI TÜM TÜRKİYE’YE GÖSTERECEĞİZ”   12:40   CHP MEZİTLİ BELEDİYE BAŞKAN ADAYI TUNCER, HER KOŞULDA GENÇLERİN VE EĞİTİMCİLERİN YANINDA OLACAĞINI VURGULADI   12:36   CHP TOROSLAR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI YILDIZ, YÖRÜK KÜLTÜRÜNÜ VAR ETMEK İÇİN DESTEK İSTEDİ   11:37   YEREL SEÇİMLERE 3 GÜN KALDI... SEÇMEN OYUNU NASIL KULLANACAK?   11:03   TGC: GAZETECİLER SEÇİM SONUÇLARINA ENGELSİZ ULAŞABİLMELİ, İNTERNET KESİNTİSİ OLMAMASI İÇİN ÖNLEM ALINMALI   10:31   MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN, ÇÖLYAK HASTALARINA DESTEĞİ RAMAZAN AYINDA DA SÜRÜYOR   09:33   LAİKLİK MECLİSİ`NDEN KURTULMUŞ`A ``LAİKLİK GÜNÜ`` TEPKİSİ: "AÇIKTIR Kİ AKP`Lİ NUMAN KURTULMUŞ LAİKLİĞİ DEĞİL, LAİKLİĞİN TASFİYE EDİLMESİNE DÖNÜK FAALİYETLERİ KORUMA DERDİNE DÜŞMÜŞTÜR"   09:14   VAHAP SEÇER, TARSUS`TA FAALİYET GÖSTEREN STK`LARLA BİR ARAYA GELDİ   09:06   SEZGİN TANRIKULU`NDAN ERDOĞAN`IN DİYARBAKIR`DAKİ SÖZLERİNE TEPKİ: DİYARBAKIR İÇİN KÜRTLER İÇİN BİR ŞEY İFADE ETMEDİ. YENİ BİR SÜREÇ BEKLEMEK, BU KONUŞMADAN SONRA DOĞRU DEĞİL   01:25   YSK`NIN MAHALLİ İDARELER ARA SEÇİMİNE İLİŞKİN KARARI RESMİ GAZETE`DE YAYIMLANDI   21:03   YAVAŞ`TAN ALTINOK`A: "KIZIM 32 YIL SÜRECEK KREDİ ÇEKİP EV ALDI. ALNININ TERİNİ YİYOR, EMEĞİNİN HAKKINI ALIYOR"   20:43   İZMİR KADIN PLATFORMU: “ÖLDÜRÜLEN HER KIZ KARDEŞİMİZ İÇİN SOKAKLARI DOLDURMAYA DEVAM EDECEĞİZ”   20:40   ÖZGÜR ÖZEL: “SARIYER`E AKP KORKUSU YAŞATANLARI SON KEZ UYARIYORUM. OKTAY AKSU`DA BİRLEŞELİM. KORKULU RÜYA GÖRMEYELİM”   20:17   KILIÇDAROĞLU`NDAN SAHTE PANKART TEPKİSİ   20:17   KILIÇDAROĞLU`NDAN SAHTE PANKART TEPKİSİ   16:57   SOSYAL MEDYA ÜNLÜSÜ ``JAHREİN``, KILIÇDAROĞLU`NA TAZMİNAT ÖDEYECEK... KILIÇDAROĞLU`NUN AVUKATI ÇELİK: MİKTAR YÖNÜNDEN KARARA İTİRAZ EDECEĞİZ   16:50   SERDAR SOYDAN: MERSİN HALKI ARTIK DEĞİŞİM İSTİYOR, HİZMET İSTİYOR   16:05   (2) ÖZGÜR ÖZEL: ESENYURT VE TÜRKİYE İTTİFAKI HEPİNİZİ MAHCUP EDECEK. BİZİM BİRLİKTELİĞİMİZ BİRİLERİNİ RAHATSIZ ETMİŞ, BİR SÜRÜ YALAN ATIYORLAR  
 
     
 
 
image

Okunma : 668  Tarih : 31.07.2020  E-Mail : bilgi@mersinerji.com

 
Salim DOĞAN

KAĞNI

EĞİTİMCİ YAZAR  

İHSAN YALÇINKAYA'NIN DERLEDİĞİ KÜLTÜR AKTARIMI

 

 

ASLANBEYLİ’DE KAĞNI

Köyün kültürel yapısına ve ekonomik işleyişine yön veren ve bir dönemin en önemli nakil aracı olan kağnı; Aslanbeyli köyünün gelişim aşamasının da en somut öyküsü, sosyal kimliğimizin en doğal simgesi, köyümüzün ve civar köylerin öz kültürünün farkına varma yolculuğunun adıdır.

 

 

Anadolu’da kabartma resimlerde rastladığımız kağnının geçmişi, Sümerler’de Urak Çağı’na kadar uzanır. Kaynaklarda, Oğuz Kağan’ın bir savaşta elde ettiği çokça ganimetin hayvanların sırtında taşınamaması nedeniyle bir er tarafından kağnının icat edildiği, çıkardığı gıcırtılı sesten dolayı da “kağna” ismi verildiği anlatılmaktadır. Türkçenin bilinen ilk sözlüğü olan “Divan-ı Lügati’t Türk”te Kaşgarlı Mahmut; “kağnı”, “boyunduruk” ve “kayış” sözcüklerine yer vermiş; eski Türk geleneklerini en tabii şekliyle devam ettirmiş Osmanlı Türklerinde kağnı, toplum hayatının her alanında yer edinmiş; en yalın şekliyle doğru tanımını bu dönemde bulmuştur. Ancak kağnı, daha büyük işlevini Kurtuluş Savaşı sırasında göstermiş; kadın ve çocuklardan oluşturulan “Kağnı Kolları” cephede çarpışan askerlere yiyecek ve cephane taşıyarak milleti zafere ulaştırmıştır.

Kağnı; Anadolu insanının yaşamı, üstlendiği vazifeler, ruh hâlleri, fikir yapıları, beklentilerinin keşfi, millî ve yerel hisleriyle bilinmeyen ve yaşanılan devrin tüm izlerini taşır.

Aslanbeyli’de baharla birlikte herkese bir canlılık gelir. Toprak ana bu mevsimde bütün cömertliğini sunar insanlara. Avludaki kağnının altında yeşeren otlar ve kağnı tekerlerinin kenarlarında açmaya çalışan çiçekler, mis gibi kokularını yayar etrafa. Kağnının üzerine dizilen kuşlar, en ahenkli sesleriyle özgürce kanat çırpar gökyüzüne. Çocuklar, çiğdem devşirmek için karın terk ettiği yamaçlara koşar; anneler, kızlar tarlalarda bir yandan yemlik toplarken bir yandan da kışa kadar kağnıyla çalışacakları günlerin muhasebesini yaparlar. Babalar, geleceği müjdeleyen umut dolu bugünlerde kağnılarıyla bolluk ve berekete yelken açmaya hazırlanır. Güneş, tabiata en içten selamını verir; börtü böcek uyanır. Herkesi bir iş telaş alır bu mevsimde.

Her yörenin coğrafi yapısı, iklim durumu ve iktisadi şartlarına göre imal edilmiş kağnı; Aslanbeyli’de dededen babaya miras, el emeğiyle ağaca şekil veren zanaatkârların göz kamaştırıcı tasarım ürünüdür.

Toprağa kar düşünceye kadarki sürede köylüye hizmet edecek kağnı için ayrı bir bakım ve onarım gerekir. Kağnının tekerlekleri katranlanır, çemberi sıkılır, mazının üstüne oturan kağnı dişleri kontrol edilir, kış boyunca tavuk tüneği olarak kullanılan iç ve dış cerekleri temizlenir, eskiyen tahtaları yenilenir, boyunduruk ve zevle takımı gözden geçirilir, kayışı yağlanır, dayağın zinciri ve asası perçinlenir… Velhasıl tüm parçalar bir bütünlük içerisinde koşuma hazır hâle getirilir.

Kışı ahırda hareketsiz geçiren öküzlerin, kağnıya koşularak köyün dışına çıkarılmak suretiyle hamı alınır. Tosunlar sahibine zorluk çıkarsa da öküzler uysaldır ve hiçbir işi zorsunmaz. Kağnıya koşulduklarında bazen bir yaşlının, bazen bir kadının, bazen de bir çocuğun peşinde başkaldırmadan yolu hizalar gider. Sesle disipline daima riayet eder: “Oha!” dersin durur, “Dah!” dersin yürür, yoldan dışarı çıkmaz. Zifirî karanlıkta dahi yolunu şaşırmaz. Öküzlerin hızlı gitmesini sağlayan uzun çubuk “meses” ve ucundaki sivri demir “midit”, zorda kalınmadıkça kullanılmaz. Öküzlerin sırtına sopayla vuran köylüler çok kınanır.

Yeme, içme, uyku ve uygun olmayan davranışlar için kullanılan öküz metaforu; bütün gücünü taşıdığı yüke vererek hiçbir şartta sahibini yolda bırakmayan bu vefalı hizmetkâr hayvanlara yönelik en büyük haksızlık ve hakaret olsa gerek.

Kağnının, sahibinin ve kağnıyı çeken öküzün en meşakkatli yolculuğu; yayladan köye odun taşımaktır. Büyük bir çaba sonucu dağlardan kesilen kuru odunlar, toplanan kıymıklar, sökülen kütükler yayla evlerinin önüne getirilerek istif edilir.

 Yayladan köye dönüş, köyden yaylaya gidiş kadar neşeli değildir. Yol boyunca orman muhafaza memurlarıyla -namıdiğer kolcularla- karşılaşma korkusu, köye götürülmek üzere kağnıya yüklenen her odun parçasıyla birlikte bir telaşa, bir derde, bir kaygıya dönüşür. Akşamdan hazırlanan ve arka arkaya dizilen kağnıların ömür tüketen yolculuğu, gece yarısı çay kenarına inince başlar.

Tozlu ve kıvrımlı yollardan ağır ağır ilerleyerek Keltepe Yaylası’nın hizasındaki yolun yüksek kayalıkları üzerinden geçerken bir sağa, bir sola savrulan kağnılar; yürekleri ağza getirir. Yolculukta verilen bu ilk sınavın kazasız atlatılmasının ardından Alma Çatı’nın düzlüğüne varılması, herkese rahat bir nefes aldırır. Tatlı Oluk’u geçip Mezgitli’nin kan kırmızı topraklarla kaplı tümsekli yolları katedilirken Doğruca yokuşuna yaklaşıldıkça artan kolcu korkusu ile çarıklı ayaklar birbirine dolaşır. Çatlak eller titremeye, soluk yüzler daha da sararmaya başlar. Göğüs kafesleri daralır, ses boğazdan çıkmakta zorlanır. Kağnı sahipleri birbirlerinin değil, öküzlerinin gözünün içine bakarlar. Canlardan can gider. Bu bakış, ya kolcuyla anlaşıp yola devam etmenin ya da öküzün, kağnının, odunun el konulmak suretiyle haraç mezat satılacağı endişesini taşıyan gözlerin bakışıdır.

Kağnı konvoyu, Doğruca’nın eğri büğrü yokuşunu çıkıp bir süre ilerledikten sonra rampa aşağı hızlanıp Artmağın Boğazı’na yaklaştığında her ne kadar dağların arasında izini kaybettirme hissi belirse de kolcunun, eskimiş pantolonun paçasından ya da yamalıklı ceketin ucundan yakalayacağı kabusunu hâlâ hiç kimse üzerinden atamamıştır. Dağ taş aşılarak gelinen Seki’nin döleği, herkes için bir “Ya Rabbi şükür!” alanıdır. Geçilen dağ aralarından ses duyulmasın diye sık sık yağlanan mazıyı da artık yağlamaya gerek kalmamıştır. Yağsızlık, kağnıların daha da cızıldamasına neden olmuş, sesler birbirine karışmış, köye yaklaşan kağnının yanık cızıltıları köyden duyulur hâle gelmiştir.

Her kağnının kendine mahsus bir sesi vardır. Çalık Mustafa’nın kağnısının sesi ayrı, Kınalının Oğlu’nun kağnısının ayrı, Bebeğin Mustafa’nın kağnısının ayrı, Bekir Hoca’nın kağnısının ayrı, Abdullah Çavuş’un kağnısının sesi ayrıdır. Uzaktan, her birinin melodisi farklı olan kağnının kime ait olduğu Aslanbeyli köylülerince tek tek bilinir. Birlik ve beraberlik duyguları içerisinde gönül gönüle yapılan yolculuk sonrası köye ulaşan odun kağnıları sayesinde etrafı bir sevinç kaplar.

Kağnıyla ilgili işler bitmez bizim köyde. Tarlaya kül götürülür. Duvar örmek, ev yapmak için taş getirilir. Biçilip kurutulan çayır, deste edilen yonca, yığın hâline getirilen otlar, sap, saman… hepsi, çeten kurulan kağnı ile taşınır. Ev sıvası için toprak taşımadan, fıçı ile su taşımaya; kaynatılacak bulgurun taşınmasından; öğütülecek unun değirmene, tohumun tarlaya ulaştırılmasına kadar her hizmette kağnı vardır. Çalışmaların azıcık aksaması, köyde alay konusu olmak demektir. İşlerin kolay yürümesi için öküzlerle arkadaş olmak, hatta kardeş olmak   gerekir. Bu hayvanlara gözünün içi gibi bakılır. Evin öküzünün hastalanması, evdeki tüm aile bireylerinin de âdeta hastalanması demektir.

Düğünlerde kız almaya gidilirken oğlan evinin seğmeninde bariyer olarak kullanılan kağnı, tekerlemelerde bayrak sorusu olarak çıkar karşımıza: Dağdan gelir dak gibi/Kolları budak gibi/Eğilir su içmeye/Bağırır oğlak gibi. Türkülerimize ve ağıtlarımıza işlediğimiz kağnılar, deyim ve atasözlerimizde de içerdikleri önemli mesajlarla dile gelir: “kağnı gibi gıcırdamak”, “kağnı gibi gitmek”, “Ağustosta yatan öküz zemheride büğelek tutar”, “Kağnı devrilince yol gösteren çok olur”, “Kağnısı cızıldayanın göbüne binmek”,"Öküz öldü ortaklık bozuldu", “ Kağnı gider ama kayış ne çeker”…

Tahammül gücü zorlanan anaların “Zevleyi elime bir alırsam…” diye başlayan uyarı sözlerinden “Oha var öküz durdurur, oha var zevle kırdırır” şeklinde üsluba dikkat çeken özlü sözlere kadar oluşturulmuş toplumsal söylemler; günümüz eğitimcilerini de pedagojik yaklaşım sergilemeye davet eder.

Bir zamanlar görünüp sonra kaybolan yıldızlar misali belli yaştaki insanlar için bir dönemin hatıralarını süsleyen kağnılar; sanayileşmede her geçen gün mesafe kaydeden ülkemizde makinenin girmediği yerlerde ender görülüyor olsa da günümüzde müzeleri, otelleri, mağazaları, çiftlikleri ve iş yerlerini süslemekte, gelişen teknolojiye rağmen adından her fırsatta söz ettirmektedir. Şu an köylerde ahır ve samanlık köşelerinde dam ağacı olarak bir komutla görev almaya hazır kağnılarımız, gönül coğrafyamızdaki rengini kaybetmemiş olup bir dost selamıyla teselli bulan insanımızın kültürde birlik sağlama içtenliğine katkı sunmaya devam etmektedir.

                                                                                                                        İhsan YALÇINKAYA

                                  Eğitimci/Yazar




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz :

Güvenlik Kodu : Güvenlik Kodu
Kod :

 



  GÜNCEL HABERLER

 
  FLAŞ HABER
   
 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün
 
 


  SOSYAL MEDYA


  GAZETELER
 
 

 







mersinerji.com
ANKA Haber Ajansı
Abonesidir

 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE HABER ARŞİVİ GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinerji.com © Copyright 2017-2024 Tüm hakları saklıdır..! İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA