Demokrasi ve Atılım (DEVA) Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın özel hastanelere geçen hekimlere yönelik “Gidiyorlarsa gitsinler” sözlerine tepki gösterdi. Yeneroğlu, “Sayın Erdoğan en son ne zaman devlet hastanesine gitmiştir acaba? Ama milletin sağlığını tehdit eden bu sorumsuz tavır, yakında hastanelerde de yaşayacağımız sağlık krizinin de habercisidir” dedi.
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, bugün TBMM`de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yeneroğlu, özetle şunları söyledi:
ÇÖKMÜŞ EKONOMİNİN YÜKÜ VATANDAŞIN SIRTINA YÜKLENMİŞTİR: “Dünya genelinde artan petrol fiyatları, ülkemizde yaşanan zamlar konusunda yanıltıcı olmamalıdır. Geçen yıl, yani 2021 Mart ayında BRENT petrol fiyatı 65 dolardı ve şu anda 117 dolar civarında, yani toplam artış yüzde 80 civarında. Peki bizde durum ne? Geçen sene mart ayında 7 lira olan benzin, şu anda bizde 21 lira civarında. Dünyada petrol fiyatları yüzde 80 civarında artmışken bizde benzin fiyatlarının yüzde 200`ün üzerinde arttığını görmekteyiz. Bugünlerde savaş bahanesinin arkasına saklanan iktidar, savaştan önceki tabloyu da milletimizden gizlemeye çalışmaktadır. AB İstatistik Ofisi`nin 2021 ile 2022 ocak ayları arasında Avrupa ülkelerinde yıllık enerji enflasyon rakamlarına göre; akaryakıt fiyatlarının en çok arttığı ülke, yüzde 110 ile Türkiye`dir. Elektrik ve doğal gaz fiyatlarını da detaylı bir biçimde açıklamaya, dünya fiyatlarıyla mukayese etmeye gerek yoktur. Aşağı yukarı benzer durumdadır. Bu fahiş fiyat artışının başlıca sebebi, Ukrayna-Rusya krizinden çok daha da ötede Türkiye özelinde, Türkiye`nin hak hukuk tanımaz kötü yönetimi, bunun beraberinde getirdiği ortak akıldan, denge-denetim mekanizmalarından tamamıyla yoksun bir biçimde ortaya konulan anayasal düzen dışında ülkenin yönetilmeye çalışılması, ekonomik olarak da bunun tezahürleri doğal olarak ortak akıldan tamamen yoksun biçimde hazırlanan bütçe ve netice itibariyle ilk gün itibariyle de belli olan bütçe açığı, ‘durun bir şey deneyeceğim` diye Türk lirasının bilinçsiz bir biçimde değersizleştirilmesi ve bırakın ülkenin yönetilmesini, devamlı üretilen ve derinleştirilen krizlerin sonucudur. Çökmüş ekonominin yükü gariban vatandaşın, yani asgari ücretle geçinmeye çalışan, hatta onun altında geçinmeye çalışan vatandaşın sırtına yüklenmiştir.
VATANDAŞLARININ ÖZGÜR VE MÜREFFEH OLDUĞU ÜLKELER GÜÇLÜ ÜLKELERDİR: Uluslararası hukuk kurallarını yok sayan ve kendi halkı dahil tüm dünyanın tepkisine rağmen bu kanlı, korkunç işgali başlatan ve sürdüren Putin yönetiminden hepimizin alması gereken dersler olduğu açıktır. Güçlü ülke demek, sadece silah gücü demek değildir. Güçlü ülke, demokrasisi sağlam temeller üzerine inşa edilmiş, toplumu müreffeh ve mutlu ülke demektir. Vatandaşlarının özgür ve müreffeh olduğu ülkeler güçlü ülkelerdir. Bireyinin özgür olduğu, istediği gibi kendisini geliştirebildiği, sivil toplumun güçlü, eğitim sisteminin kaliteli olduğu ülkeler güçlüdür. Evrensel hukuk ilkelerini benimsemiş ve dünyayla entegre olabilmiş ülkeler güçlüdür. Hak ve adalet yerine sadece güce yaslanan ve korku politikalarının omuzları üstünde yükselen otoriter iktidarlar ise halklarına geri kalmışlık, kötülük, kan ve gözyaşından başka hiçbir şey vadetmemektedirler.
CUMHURBAŞKANI YARGIYI ÖYLE BİR HALE GETİRDİ Kİ TALİMAT OLMADAN ÇALIŞMIYOR: Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı, art arda talihsiz açıklamalarda bulunmuştur. Eşini defalarca bıçaklayıp yaralayan ve mahkeme tarafından serbest bırakılan bir adamı nasıl tekrar yakalattığını, hatırlayacaksınız övünerek bizzat kendisi anlatmıştı. Cumhurbaşkanı yargıyı öyle kötü bir hale getirdi ki talimat olmadan artık çalışmıyor. Zaten adalet dağıtmaktan da çok uzak bir noktaya yargı, çoktan Cumhurbaşkanı`nın uygulamaları sebebiyle getirilmiş vaziyetteydi. Bakın, öyle bir hale geldik ki kamuoyu şu soruları sormuyor; ‘yargıya talimat vermek ne demekmiş?` Cumhurbaşkanı, yargıya sadece cani birisinin yakalanması için talimat vermiyor. Aynı zamanda suçsuz, masum insanların cezaevlerinde tutulması noktasında da hatırlayacaksınız devamlı ‘şu hamleyi yaptık, bu hamleyi yaptık` şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Ve bunun sonucunda mahkeme kararlarına rağmen cezaevlerinde tutulan sayısız insanlar var.
BU SORUMSUZ TAVIR YAKINDA YAŞAYACAĞIMIZ SAĞLIK KRİZİNİN DE HABERCİSİ: Hekimlerimizi dinlemek, sorunları çözmek ve itibarlarını sağlamak yerine ‘Beğenmeyen çekip gitsin` diyen Sayın Erdoğan, sorun çözme kapasitesini nasıl tamamıyla kaybettiğini itiraf etmektedir. Ayrıca bu meselede bir şey gözden kaçıyor. Sağlık Bakanı, 65 yaş üzerinde olan doktorları göreve çağırdı. Niye? Korkunç derecede doktor açığı var ülkemizde. Ülkeden doktorlar, hatta yeni mezun olmuş hekimler de öyle birer birer, onar onar değil, yüzer yüzer kaçmaya çalışmaktadır… Maalesef doktorlarımız Batı Avrupa ülkelerine gidiyor. Avrupa`ya gidemeyenlerin ise devlet hastanelerini bırakıp özel hastaneleri tercih ettiği, hastanelerimizde doktor sıkıntısının baş gösterdiği bu dönemde milleti düşünmeden doktorlara ‘umurumda değilsiniz` mesajı vermeyi liderlik zanneden bir tavır, ülkeye her alanda olduğu gibi sağlık alanında da elbette çok şey kaybettirmektedir. Sayın Erdoğan en son ne zaman devlet hastanesine gitmiştir acaba? Ama milletin sağlığını tehdit eden bu sorumsuz tavır, yakında hastanelerde de yaşayacağımız sağlık krizinin de habercisidir.”