HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, AKP iktidarının yeni ekonomi politikasını eleştirerek, “Bu kadar tekelleşmiş bir sanayileşme düzeyi olduğu sürece bu ekonomide makro iktisat politikaları istendiği gibi yürümez ve istediğiniz sonuçları vermez. Nitekim hükümetin bu yöndeki adımlarının gerçekleşmeyeceğini söyleyebilirim” dedi.
TBMM Genel Kurulu`nda bugün Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülüyor.
Genel Kurul`da söz alan HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, AKP yetkililerinin ekonomi ile ilişkilerini “Tuhaf” diye değerlendirdi. Katırcıoğlu, “Ekonomide bir şeyler oluyor, fakat onlar başka bir şey söylüyorlar. Bu hep oluyor. 4 senedir bu tespitleri yapmaya yönelik laflar etmişimdir burada. Son olarak dün Sayın Kavcıoğlu, Merkez Bankası Başkanı olarak diyor ki ‘Ocak sonu, şubat ayında enflasyonu yükselten sebepler geride kalacak` diyor. Şimdi ekonomiye bakan herhangi biri, biraz ilgisi varsa şunu görür. Bütün dünya esasında resesyona doğru gidiyor. Özellikle Avrupa topluluğu, son verilen rakamlara göre önümüzdeki yıl 0,5 büyüyecek. Bizim ihracat pazarlarımız, daha çok Avrupa pazarı. İhracatımızın yüzde 50`sini biz, Avrupa`ya yaparız. Dolayısıyla da çok açıkça, önümüzdeki yıl itibariyle ihracatın düşeceği ve üretimimizin düşeceği gözüküyor” diye konuştu.
Katırcıoğlu, eleştirilerini Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu`nun açıklamaları üzerinden sürdürerek, “10 ayın rakamları var elimizde, cari açık 100 milyar dolara varmış vaziyette. Cari açık azalmıyor, artıyor. Sayın Kavcıoğlu bunu görmüyor mu? Görmemesi de mümkün değil. Ne için böyle söylüyor, bunu da anlamak mümkün değil. Sayın Muş, geçenlerde dedi ki ‘Adalet ve Kalkınma Partisi milli geliri üç kat artırdı`. Fakat Sayın Muş, şöyle de bir gerçek var, başka ülkeler 5-6 kat artırdı aynı dönemde” dedi.
“60 BİNDEN 30 BİNE İNMİŞ”
Katırcıoğlu, iktidarın temsilcilerinin sürekli 2002 yılını referans verdiğine dikkat çekerek şunları söyledi:
“2022`yi konuşuyoruz ama 2002 yılı ile bağlantı kurarak konuşuyorlar. Mesela Sayın Oktay, bu sene yapmadı onu ama geçen sene çok yapmıştı. Şöyle diyor ‘2002`de bu rakam 3 bindi, şimdi 30 bin oldu. Dokuz kat arttı. Ne kadar önemli bir şey yapmışız`. Mesela 2012`ye baktığımızda, 2012`de 60 bin. Dolayısıyla 60 binden 30 bine düşmüşüz aslında. Ama istatistikler bunlara izin veriyor. Söylemek istediğim şey şu; Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Fuat Oktay`ın kendisi burada bütçe üzerine yaptığı konuşmalarda ifade ettiği üzere, Sayın Muş`un Plan ve Bütçe Komisyonu`nda yaptığı açıklamalardan da benim anladığım kadarıyla gerçekten olan biten ile ‘kendi durdukları model` deyim, arasında uçurum var. Ne olduğunu çok fazla bildikleri kanaatinde değilim, Türkiye ekonomisinde neler olduğuna dair.”
“BU KADAR TEKELLEŞMİŞ BİR SANAYİ OLDUĞU SÜRECE BU EKONOMİDE MAKRO İKTİSAT POLİTİKALARI İSTENDİĞİ GİBİ YÜRÜMEZ”
Katırcıoğlu, iktidarın yeni ekonomi politikasını şöyle eleştirdi:
“Bunu deneyen iktidarlar, tarihte her zaman iktidarlarını kaybetmişlerdir. Dolayısıyla dediler ki ‘Biz başka bir şey yapalım. TL`yi zayıflatalım, ihracata dayalı bir büyüme sağlayalım. Üretim artsın, cari açık kapansın. Dolayısıyla da ülkeye ihtiyacımız olan dolarlar gelsin, TL değerlensin, enflasyon aşağıya çekilsin`. Mantıklı gibi görünüyor esas itibariyle. Bu olmuyor, bir türlü olmuyor… Neden olmuyor söyleyeyim size. Türkiye`de piyasa, ekonomi, iddia edildiği gibi serbest olan bir ekonomi değildir. Türkiye`de piyasa ekonomisi, doğrudan doğruya kartel ve tekellerin kontrolü altındadır. Faizleri düşürdüğünüzde lider firmalar, liderliklerini kaptırmamak için hem daha fazla yatırım yaparak pazarlarını büyütüyorlar hem de kendi aralarında anlaşmalara gidiyorlar. Böylelikle kâr marjlarını artırıyorlar. Dolayısıyla burada ne oluyor? Sayın Muş da Plan ve Bütçe Komisyonu`nda söylemiş. Dışarıdan geliyor dış güçler, emtia fiyatları, petrol fiyatları artıyor. Bu da bizim maliyetlerimizi artırıyor. Diyelim ki yüzde 10 maliyet artışı oldu, ama emin olun fiyatlar yüzde 10`dan daha fazla artıyor. Çünkü piyasadaki hakim firmalarımızın piyasa güçleri var. Budan dolayı da artan maliyetleri rahatlıkla fiyatlarına geçirebiliyorlar ve bunu da daha yüksek kâr marjları yaparak geçirebiliyorlar. Böyle bir yapı ki biz bu yapıyı konuşmuyoruz, Türkiye`de maalesef bu yapıyı konuşan çok az insan var. Bu yapı var olduğu sürece, bu kadar tekelleşmiş bir sanayileşme düzeyi olduğu sürece bu ekonomide makro iktisat politikaları istendiği gibi yürümez ve istediğiniz sonuçları vermez. Nitekim hükümetin bu yöndeki adımlarının gerçekleşmeyeceğini söyleyebilirim.
“EMEĞİN PAYI YÜZDE 25`E DÜŞÜYOR”
Peki ne oluyor? Bir borsa şirketlerindeki kârların artışına bakın. Aldığım rakamlar, 2021`de 150 milyar Türk lirasıyken 2022`de 244 milyar liraya çıkıyor. Yüzde 60-70 civarında bir artış var. Bankalara bakın. Bankaların geçen yıl 50 milyar civarında kârları vardı, şimdi 252 milyar Türk lirası oldu. Bunun sonucunda ne oluyor? Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oluyor. Mesela 2020`de milli gelirden sermayenin aldığı pay yüzde 43`ken 2022`de yüzde 54`e çıkıyor. 2020`de emeğin payı yüzde 37`yken şimdi yüzde 25`e düşüyor. Yani bir gelir dağılımında problem oluyor.”