Mersin Barosu Başkanı Av. Bilgin Yeşilboğaz ve İnsan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Av. Ezgi Özkan, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle basın açıklaması yaptı.Yeşilboğaz açıklamasında, “İnsan hakları geri vitestedir ve insan haklarında çifte standart uygulanmaktadır. İktidara gelen yönetimler, hak ve özgürlükleri çiğnemekten geri durmamıştır. İnsan hakları ihlalleri üç maymunu oynamakla, yok saymakla, ertelemekle çözülememektedir”dedi.İnsan Hakları Merkezi Başkan Yrd. Av. Ezgi Özkan ise, OHAL rejiminde temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığını söyleyerek, insan hak ve özgürlüklerinin ‘ama’sız, herkes için korunup hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.
“İKTİDARA GELEN YÖNETİMLER HAKVE ÖZGÜRLÜKLERİ ÇİĞNİYOR”
Mersin Barosu yönetim kurulu ve avukatların katılımıyla Baro Odası’ndan gerçekleşen basın açıklamasında konuşan Mersin Barosu Başkanı Av. Bilgin Yeşilboğaz, “1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, ‘İnsan Haklarının Anayasası’ olarak tanımlanır. Bu bildirge; İnsanın doğuştan sahip olduğu kişisel hak ve özgürlükleri tanımlar; ırk, renk, din, dil ayrımı yapılmaksızın her insanın yasa önünde eşit olduğunu, işkenceye, kötü muameleye ve onur kırıcı cezalara tabi tutulamayacağını ilan eder. Dünyada 70 yılda büyük yol kat etmesi gereken insan hakları, maalesef geri vitestedir. Hukuk devleti prensibine göre; eşitlik, adalet, insan hakları gibi temel hukuk kaidelerinin varlığı, değiştirilemez ve ihlâl edilemez. Hangi yönetim iktidara gelirse gelsin, bu kaidelere uymak zorundadır.Bireylerin yasa önünde eşitsizliği ve ayırımcılığa uğramamalarına dayanan ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle korunan insan haklarına saygı, Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilemez niteliğindedir. Başta Türkiye olmak üzere, dünya ülkeleri insan hakları konusunda çeşitli bildirimleri kabul etmiş olsa dahi, maalesef iktidara gelen yönetimler, hak ve özgürlükleri çiğnemekten geri durmamıştır. Ülkemizde insan haklarında çifte standart uygulanmaktadır. Hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku egemendir” ifadesini kullandı.
“TÜRKİYE’DEKİ EN BÜYÜK HAK İHLALİ; KADIN VE ÇOCUK CİNAYETLERİ, DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜDÜR”
Dünyada emperyalist devletlerin baskı, sömürü ve şiddet politikalarını her geçen gün artırmasıyla birlikte, insan hakları ihlallerinin de arttığını dile getiren Baro Başkanı Av. Bilgin Yeşilboğaz,“İnsanların yaşama hakkı, adalete erişim hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, temiz çevre hakkı, seçme ve seçilme hakkı, düşünce özgürlüğü, eşitlik hakkı, mülkiyet hakkı gibi birçok hakkı maalesef ihlal edilmektedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni ilk imzalayan ülkeler arasında yer alanTürkiye’de, en büyük insan hakkı ihlali; kadın cinayetleri, çocuk istismarı ile düşünce ve ifade özgürlüğü alanında yaşanmaktadır. Hak ve adalet kavramlarının yok sayılması, ifadenin ve düşüncenin yargılanması ayrı bir vahim boyuttur. Savunma hakkının tutuklandığı bir ülkede, insan haklarından söz etmek mümkün değildi” ifadesini kullandı.
“İNSANLARIN DEMOKRATİK HAKLARI, ORANTISIZ GÜÇLE DURDURULUYOR”
İnsanların demokratik şekilde kullanmaya çalışmış oldukları haklar ve adalet arayışlarının ülkemizde orantısız güçle durdurulmaya devam edildiğine vurgu yapan Baro Başkanı Av. Bilgin Yeşilboğaz, “Yasalarımızda polise orantısız güç kullanma yetkisi verilmemiştir. Dolayısıyla polisin orantısız güç kullanması, yasaya aykırı bir davranıştır. Demokrasinin olduğu yerde bu tür davranışların önlenmesi şarttır. Cezaevlerinde temel haklar göz ardı edilmekte ve insanların çoğunun yaşam hakkı, sağlık hakkı ve haberleşme hakları keyfi uygulamalara maruz kalmaktadır. Bunların yanı sıra; ülkemizde engelli vatandaşlarımızın kaçı insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamını sürdürmektedir? Tüm bu sorunlara çözüm bulunduğu vakit, İnsan Hakları Günü kutlanacaktır. Yaşanabilir bir dünya yaratmanın yolu, insan haklarına saygı göstermektir” diye konuştu.
“7’DEN 70’İ KAPSAYACAK DEMOKRATİK ANAYASA’YA İHTİYAÇ VAR”
Türkiye’de temel insan hakları ihlallerinin, yıllardır aynısorunlar etrafında döndüğünün altını çizen Baro Başkanı Av. Bilgin Yeşilboğaz, “Her yıl insan hakları gününde aynı sorunları dile getiriyoruz. İnsan hakları ihlalleri; üç maymunu oynamakla, yok saymakla, ertelemekle çözülmemektedir. Türkiye, AİHM kararını uygulamama listesinde Avrupa ikincisidir.İnsan Hakları Günü’nün 70. yılında, ülkemizde hala 7’den 70’i kapsayacak demokratik bir Anayasaya ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye'de insan hakları standartlarının en yüksek düzeye getirilmesi için önemli adımlar atılmalıdır. İnsan hakları bilincinin yerleşmesinde devlete,ilgili kurum ve kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşmektedir.Hak arama mücadelesinde her zaman insan haklarından yana olan biz avukatlar ve Barolar; bugün de, yarın da aynı mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Mersin Barosu’nun, kurulduğu tarihten bu güne kadar sürdürdüğü temel hak ve özgürlük mücadelesini, bizler yılmadan daha da artırarak devam ettireceğiz.
Dünyada her insanın hakları tam anlamıyla korunduğu vakit, dünya yaşanabilir hale gelir. Hakların ihlal edilmediği bir dünya ise mümkün. Bu duygu ve düşüncelerle; terörün ve savaşların son bulduğu, hukukun üstünlüğü inancıyla insanların hak ve özgürlüklerinin elinden alınmadığı, eşitliğin, adaletin, egemen olduğu bir dünya diliyorum” şeklinde konuştu.
AV. EZGİ ÖZKAN; “İNSAN ONURUNA YAKIŞAN YAŞAM İDEALİNDEN ÇOK UZAĞIZ”
Daha sonra konuşan Mersin Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkan Yrd. Av. Ezgi Özkan, tüm insanların haysiyetleri ve hakları bakımından özgür ve eşit doğduklarına dikkat çekerek, “Bundan tam 70 yıl önce kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan bu sözcüklerle, İki dünya savaşından milyonlarca kayıpla çıkan insanlık ailesinin tüm bireylerine ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel haklarının tanındığı, korku ve endişeden uzak bir gelecek vaat ediliyordu.Bu haklar belli devletlerin yurttaşlarına özgü değildi, ya da hakların öznesi olmak için belli bir toplumsal sınıfa veya gruba ait olmak koşulu öngörülmüyordu. Bu haklar her zaman ve her uzamda, yeryüzündeki tüm insanlara tanınan haklar olarak ilan edilmişti. Her renkten, ırktan, etnik gruptan; engelli olup olmadığına, doğuştan yurttaş veya mülteci olup olmadığına bakılmaksızın; cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimleri, sınıf aidiyetleri, dinleri, mezhepleri veya yaşları her ne olursa olsun, tüm insanların haklarıydı bunlar.Beyannamenin kabul edildiği yıl olan 1948’den bu yana milyonlarca insan ayrımcılık zincirlerinden kurtulmuş olsa da, bugün insanlık onuruna yakışan, sürdürülebilir bir yaşam idealinden hâlâ çok uzağız” ifadesini kullandı.
“OHAL REJİMİNDE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER ASKIYA ALINDI”
Kâr ve zenginleşme hırsının, nefes alabildiğimiz tek gezegen olan yeryüzünün kaynaklarını hızla ve sorumsuzca tüketirken, insanlığın neden olduğu küresel ısınmanın milyonlarca canlı türünü yok ettiğini ve yeni çevresel felaketlere yol açtığını ifade eden Av. Ezgi Özkan, “Emperyalist devletler arasındaki paylaşım savaşları, bölgesel vekâlet savaşları halinde neredeyse tüm coğrafyalara yayılmış; ölüm, yıkım ve felaketlere yol açmıştır. Ülkelerindeki çatışmalardan kaçan mültecilerin yaşadığı dram, tüm dünyanın gözü önünde cereyan etmektedir. Mültecilerin asgari haklarının teminine dair hukuka aykırılıklar yanında hoşgörüsüzlük, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, gerilimler, ulusal, etnik gerginlik ve çatışmalar kamuoyunda endişe yaratmaktadır.15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaşanan OHAL rejiminde ise temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, Anayasa’ya aykırı olarak TBMM’nin devre dışı bırakıldığı, sadece olağanüstü hal ilanına neden olan olaylarla ve olağanüstü hal süresiyle sınırlı olması gereken Kanun Hükmünde Kararnamelerle ülkeyi yönetmenin “olağan” hale geldiği bir dönemi hep birlikte yaşadık. OHAL artık kağıt üzerinde sona ermişse de, yerine getirilen CumhurbaşkanlığıSistemi kuvvetler ayrılığını, fren ve denge mekanizmalarını fiilen ortadan kaldırmış, ‘etkisiz parlamento ve bağımlı yargı mı amaçlanıyor?’ endişelerini haklı çıkaran uygulamalar sıradan hale gelmiştir” dedi.
“İNSAN HAKLARI ÖZGÜRLÜKLERİ ‘AMA’SIZ HAYATA GEÇİRİLMELİDİR”
Av. Ezgi Özkan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler, açıkça çiğnenmektedir; hukuk devletine saygı duyulmadığı en yetkili ağızlardan rahatça itiraf edilebilmektedir.Sayısı ve çeşidi sınırlanamayacak bu hak ihlallerinden bazılarını örnekleyecek olursak;Kadınların eşit ve insanca yaşam isteği, ölümle ve şiddetle sonuçlanmaktadır. Yapılan yasal iyileştirmelere rağmen, siyasal iktidarın kadına bakışı, yargı mekanizmasının ve idari yolların yetersizliği ve etkisizliği, kadınların yaşam haklarını ihlal etmektedir. Çocuklarımıza yönelik cinsel istismar, tecavüz vakalarına, yasadışı tarikat yurtlarında yanan çocuklarımız eklenmiştir. Çağdaş, parasız, demokratik eğitim hakkı yerine, çocuklarımız cemaat ve tarikatların karanlığına teslim edilmiştir. ‘İş kazası’ adı altında işlenen cinayetler devam etmektedir. Daha Soma’nın, Ermenek’in acısı sürerken, maden cinayetlerine yenileri eklenmektedir. Bu cinayetlerden, işyeri ve işçi güvenliği tedbirlerini almayan, etkin denetim mekanizmalarını işletmeyen, yurttaşını ucuz emek kaynağı olarak gören siyasal iktidarlar sorumludur.
Avukatlık Kanununun 95. maddesine göre; Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve kavramlara işlerlik kazandırmak,baroların asli görevlerindendir. İnsan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin biricik güvencesi; demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Hukuk devletinin de belirleyici özelliği, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığıdır. Mersin Barosu İnsan Hakları Merkezi olarak, hukukun üstünlüğünü, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini, yargı bağımsızlığını savunmaya devam edeceğiz.İnsan hak ve özgürlüklerinin ‘ama’sız, herkes için korunup hayata geçirildiği, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya dileğiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyoruz.”