KANAL İSTANBUL
  Kanal İstanbul için herkes bir şeyler söyledi. Oysa ben en çok, Karadeniz'deki suyun -1 akış yerine 2 akış nedeniyle- zamanla azalacağından ve Beyşehir Gölünde yaşanan sürecin bir benzerinin orada da yaşanabileceğinden korkuyorum. Karadeniz'in derin yerlerinde canlı yaşamının mümkün olmadığını da düşününce sonuç, çok daha korkutucu geliyor bana.
  Yukarıdaki düşüncemi, 10 Aralık sabahı sosyal medya hesabımda paylaştım. 14 Aralık günü, Kanal İstanbul ile ilgili bir çalıştaydaki 11 Aralık günü yapılan benzer şeyler içeren bir konuşmayı, Sözcü Gazetesi yazarı Aytunç Erkin köşesinde paylaşınca, değerli büyüğüm, duayyen eğitimci ve emekli öğretmen Uğur Yetkin ağabey, paylaşımıma "Ramazan’ım Sözcü Gazetesi yazarı Aytunç Erkin'in bugünkü yazısını okudum. Ardından senin yazını tekrar okudum. Kutlarım seni. Her iki yazıyı ilgi duyanların, yazıların tarihine bakarak okumasını dilerim" diye yorum yapınca çok mutlu oldum.
  Biliyorsunuz ben, eğitimci bir köşe yazarıyım. Bilim insanı değilim yani.
  Ona rağmen, bu konu ile ilgili olarak, işin uzmanı olan bilim insanları ile aynı çizgide buluşmanın verdiği özgüvenle, görüşlerimi daha ayrıntılı olarak sizlerle paylaşmaya karar verdim.
  Aslında, Kanal İstanbul gibi projeleri, siyasiler gündeme getirir ama gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine bilim insanlarının görüşlerinden sonra karar verilir.
  Maalesef bizim ülkemizde öyle olmuyor.
  Bir yanda cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, diğer yanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu, tam anlamıyla "Tozu, dumana katıyor"
  Televizyon kanallarının gediklisi olduğu halde bu alanda uzman olmayan sözcülerin, siyasi duruşlarına göre dile getirdikleri düşünceleri de tartışmanın "Tuzu, biberi oluyor"
  O nedenle, bilim adamlarını tarafsız kulakla dinleyip doğru karar vermek yerine adeta bir "Sidik yarışı" yapılıyor.
  Genelkurmay eski başkanı Sayın İlker Başbuğ "Kanal İstanbul Projesi, Montrö ile kurulan düzenin bozulmasına neden olmamalıdır. Ayrıca proje Türkiye'yi, Rusya ile ABD arasında Karadeniz'de devam eden güç mücadelesinde taraf haline getirmemelidir. İlaveten Kanal İstanbul'un, Trakya'nın muhtemel bir savaşta, savunulması üzerinde yapabileceği etkiler de unutulmamalı. Umarım bu noktalar dikkate alınmaktadır" dediği halde, yetkililer tarafından çağrılıp daha ayrıntılı görüşleri dinlenmemiştir.
  Kuzey Deniz Saha eski komutanı emekli koramiral Atilla Kıyat, ABD eski büyük elçisi ve şu anda ABD Suriye özel temsilcisi James Jeffrey'in, 2009 yılında kendisine "Türk ve ABD donanmaları, Karadeniz'de çok iyi şeyler yapabiliriz" dediğini aktardıktan sonra "Kanal İstanbul, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan hatta evden olma projesidir. Montrö Sözleşmesini bilenler, ne demek istediğimi anlar. Ekolojik değerlendirmeyi, bilim insanlarına bırakıyorum. Bir gün Trakya'yı savunmak durumunda kalırsak ne olur, bu değerlendirmeyi de karacı arkadaşlarıma bırakıyorum. Montrö ile Boğazlar'dan geçiş hakkına sahip olmasına rağmen geçiş, Türkiye'nin koyduğu kurallara bağlıdır. Kanal yapıp geçişlerin oradan yapılmasını zorlarsanız, Montrö masaya yatırılacaktır. Montrö'yü gündeme getirecek her şeyden uzak olmalıyız" diyor.
  Sayın Atilla Kıyat'ın da, daha ayrıntılı konuşması sağlanmalıydı. O da olmadı.
  Ülkemizin deprem alanındaki uzmanları "Olası bir depremde, Kanal İstanbul'un depremin olumsuz etkilerini arttıracağını" dile getirdikleri halde "Bunları, neye dayanarak söylüyorsunuz?" diye sorup söyleyeceklerini dinleyip öyle karar vermek yerine projeyi, "Bilek güreşi yapmak" için kullanıyoruz sanki.
  Yukarıda da değindiğim gibi, her akşam Kanal İstanbul'u tartışırken herkes safını tutarak konuşuyor.   Bilimsel verileri dile getirerek değil sidik yarıştırarak yani.
  Bu durum karşısında ben, Suriye politikasında yaşadığımız gibi geri dönüşü olmayan ve bize çok daha pahalıya patlayacak bir sonuçtan korkuyorum.(17.12.2019)