27 Temmuz 2025 Pazar

21:27   SILIFKE’DE ÇıKAN ORMAN YANGıNıNA BÜYÜKŞEHIR EKIPLERI MÜDAHALE EDIYOR    21:22   CHP’NIN CUMHURBAŞKANLıĞı ADAY OFISI AÇıLıYOR... ÖZGÜR ÖZEL: TENCERESI KAYNAMAYAN MILLET KARARıNı VERMIŞ, BUNLARı GÖNDERECEK   20:41   TİP, EHP VE TÖP’TEN TÜSİAD ÖNÜNDE EYLEM: MILYONLARCA EMEKÇIYE SABıR ÖĞÜTLEYENLERE DIYECEK TEK SÖZÜMÜZ VAR. BIZDE SABıR DA DAYANACAK GÜÇ DE KALMADı"   19:51   MANSUR YAVAŞ: "HUKUK, DEMOKRASI OLMADıĞı ZAMAN EKMEK OLMUYOR, FAIZLER, ENFLASYON ARTıYOR, FAKIRLIK OLUYOR"   19:46   DILEK İMAMOĞLU: BUGÜN BURADA HEP BERABER HAYKıRıYORUZ, EVET ADALET, HUKUK, ÖZGÜRLÜK ISTIYORUZ   18:53   MERSIN BÜYÜKŞEHIR’IN KıYAFET EVLERI ÇOCUKLARı BEKLIYOR   18:51   BERKAY GEZGIN: CHP’NIN CUMHURBAŞKANLıĞı ADAY OFISI AÇıLıŞı GELECEĞIMIZ IÇIN ÇOK ÖNEMLI BIR ADıM OLACAK   18:41   MURAT KARAYALÇıN: "HEP BIRLIKTE CUMHURBAŞKANı ADAYıMıZı ESKI GENEL MERKEZIMIZDEN SELAMLAYACAĞıZ"   17:57   CHP’NIN CUMHURBAŞKANLıĞı ADAY OFISI AÇıLıYOR... HIKMET ÇETIN: "BERABER ÇALıŞACAĞıZ, ELIMDEN GELEN NE VARSA YAPACAĞıM"   11:09   ‘KÖY BIZIM, ŞENLIK BIZIM’ ETKINLIKLERININ YENI DURAĞı ÇAMLıYAYLA OLDU   11:05   İKI ASKERIN SıVı KAYBıNA BAĞLı ÇOKLU ORGAN YETMEZLIĞINDEN ŞEHIT OLMASı... CHP’LI BULUT: BU ÖLÜMLERDEN KIM SORUMLUYSA HESABıNı VERMELI   09:37   MSB: İSKENDERUN’DA RAHATSıZLANARAK HASTANEYE KALDıRıLAN ER KARAMAN VE ER ERDOĞAN ŞEHIT OLDU   18:05   BÜYÜKŞEHIR İLE MERSIN DENIZI ATıKLARDAN ARıNıYOR   17:59   ENERJISA DAĞıTıM ŞIRKETLERI KRITIK TEKNOLOJIYI TÜRKIYE’YE GETIRDI: TEMAS GERILIMI TESPIT TEKNOLOJISIYLE ŞEBEKE GÜVENLIĞI ARTıYOR   17:55   İSTANBUL TICARI GAYRIMENKUL SEKTÖRÜNDE NELER OLUYOR   17:52   ÖZGÜR ÖZEL SEMT PAZARıNDA... ESNAF: “BIR KILO MUZ ISTER DIYE INSANLAR ÇOCUKLARıNı KORKUDAN PAZARA GETIREMIYOR”   17:22   AHMET ÖZER: TUTUKLU BULUNDUĞUM IKINCI DOSYADA HAKKıMDA ‘RÜŞVET’ YA DA ‘YOLSUZLUK’ IDDIASı SÖZ KONUSU DEĞILDIR   16:36   MESKİ, ANAMUR ÇUKURABANOZ MAHALLESI’NDE ALTERNATIF SU KAYNAĞıNı DEVREYE ALDı   16:34   CHP GENEL BAŞKAN YARDıMCıSı ZELIHA AKSAZ ŞAHBAZ: “MEHMET MURAT ÇALıK’ıN SAĞLıĞı TEHLIKEDE, BU ZULÜM DERHAL SONA ERMELI”   15:36   CHP’LI KıŞ: ASGARI ÜCRET EV TUTMAYA YETMIYOR, EMEKLI ISE HAYATTA KALMAYA ÇALıŞıYOR  
 
     
 
 
image

Okunma : 130  Tarih : 26.07.2025  E-Mail : bilgi@mersinerji.com

 
Salim DOĞAN

KALAYCILAR


26 Temmuz 2025
  •  
  • İHSAN YALÇINKAYA: KALAYCILAR

 

İhsan Yalçınkaya: Kalaycılar

22 Temmuz 2025 Salı 14:19

Güneş, çorak topraklı tepeleri kavururken uzaklardan bir uğultu duyulur. Yumuşamış araziden göğe doğru kocaman bir toz bulutu yükselir. Evlerin arasından eşekli, atlı kalabalık, bir hamazla köye girer. Köyün içinde ne kadar çocuk varsa kalaycıların arkasına düşer.

Kalaycılar, çayırlığın dereye yakın yerine yükünü indirirler. Salkım söğütlerin arasındaki düzlüğe kazıklar çakılır, direkler kaldırılır, ipler gerilir. Kara çadır çimenlik yere kurulur. Söğüt dalları çadırın omzunu okşar. Çadırın diplerine taşlar dizilir. Etrafına hendek kazılır. Avgını dereye verilir. Takım taklavat yerine konmadan kalaycılar köyün içine dağılır.

Kalaycılardan çoluk çocuk, avrat uşak ”Kalaycı geldi!” diye sesin ulaşabildiği yere kadar bağırırlar.  Çaydanlık, cezve, güğüm, elice, ibrik, leğen, sitil, helke ne varsa toplarlar. Pencereden başını uzatanlar, kapının önüne çıkanlar, yoldan geçenler heyecanla kalaycıları izler. Kalaycılar; eline, koluna, sırtına yükledikleri kapları getirip çadırın önüne yığarlar. Duymayanlar ertesi gün kalaycıların çadırına gelerek kaplarını çadıra bırakırlar.

Kalaylanacak kapların tavı önemlidir. Kalaycılar fırçayla kabın içini dışını temizlerler. Kalayın ruhunu tanıyan nasırlı eller kiri arındırır. Eğilen bükülen yerler düzeltilir. Kap terbiye edilir. Çekiç sesi kalaycının elinde hünere dönüşür. Keşkek, salça, pekmez kaynatılan kazanların isi dökülür. İçine kum konulup ayakla sağa sola döndürülerek parlatılır.

Kalaycılar teşti, tavayı cilalarken çok keyif alırlar. Kalay yapmayı bir meşgaleden öte kabın içine gizlenmiş bir tılsım olarak görürler. Kaplar paklanırken köyün çocukları kuş yavrusu gibi kabın başına birikirler. Kabın dibinden ne çıkacağını merak ederler. Kalaylanacak kabın benzi ortaya çıkana kadar beklerler. Bakırın zıypak yüzü gözükünce çocuklardan bir alkış kopar. Kalaylanacak kap sıcak su ile yıkanır.

Kalay yapmak için mangal kömürü yakılır.  Ateşe üflenir. Üflerken baş döner. Çadırın önünden kalayın hikmeti ile ateşin sabrı birbirine karışır. Ateşin dumanı göğe yükselir. Bir taraftan körük kurulur. Büyükler körük çeker. Körük davula benzer. Deriden yapılmış körüğün iki ayrı ucunda tahta sap bulunur. Sapları tutan kişi körüğü   ileri geri hareket ettirir. Körük insan gibi nefes alır. Nefes alırken karnı şişer. Körük kocaman olur. Körük nefesini verirken köze üfler. Köz bir kızarır bir kararır.

Kalaycı, kabı maşa ile zapt eder. Maşa yoksa eliyle tutar. Eldiven bulmak zordur. Kalaycı,  kabın önünü yanını ateşte ısıtır. Nişadıra batırır. Tuz ruhu katar. Tuz ruhu kabın pasını alır. Nişadır kalayın kaba yapışmasını sağlar. Kalaycı, yanı başındaki sahandan kalayı alarak kalaylayacağı kabın içine dışına serper. Pamukla kabı ovalayıp kalayı kaba yedirir. Parmaklar yara bere içinde kalır. Kalayın kokusu ciğere işler.

Kalaylanan kap güneşe konur. Güneş vurdukça kap ışıldar. Güneş evine çekildiğinde her şey solar. Pırıltı yerini sessizliğe bırakır. Kalaycılar içindeki yorgunluğu   geceye taşır. Gecenin karanlığı derdi saklar. Kalaycılar acıyı saklayan dizelerde deva bulurlar. “…Sinemdedir benim derdim dağlarım/Ben yaramı gizli sarar bağlarım/Ben gündüzler güler gece ağlarım/Benim neler çektiğimi kim bilir…”

Geceleri kalaycıların çadırı misafirden geçilmez. Çadıra gelenlerin sayısı bazen kalaylanacak kaptan    çok olur. Efsaneler, destanlar, masallar, gerçek hayat hikâyeleri arka arkaya anlatılır. Bunlardan biri de Kalaycı Derviş’ in hikâyesidir.

Kalaycı Derviş köy köy dolaşarak kap kalaylar. Gittiği köylerde onun kalayladığı kazanlar değil, anlattığı sözler konuşulur. Bir gün, Derviş Usta yoksul bir köye gelir.  Sabahın erken saatinde çadıra bir genç girer. Ustaya: “Kulpu kırık bir tavamız vardı, şimdi de tabanı delindi. Annem o tavayla yemek pişiremiyor, bana bir tava verir misiniz?” der.  Derviş Usta, gencin ellerine bakar. Gencin parmakları is içindedir. Ustanın dikkatini çeker. Derviş Usta’nın dışarı bıraktığı tavalardan birini çalan genç, akşam çaldığı tavayı bir bahaneyle ustaya getirmiştir. Usta sesini çıkarmaz. Eski tavayı alır. Çekmeceden yeni bir bakır tava çıkararak “Al evladım.” der. Derviş Usta gence: “Senden bir isteğim var. Şu çalıların arasındaki kazanı bana getirir misin? ” der. Genç kazanı getirir. Kazanın her yanı kir, pas içindedir. Derviş Usta, kazandaki kiri silerken, genç onu izler. Derviş Usta yavaşça konuşmaya başlar:  “Bakırın içi kararır evlat. Ama sen onu ocakta kızdırırsan, içinden asıl yüzü çıkar. İnsan da böyledir. Hata yapar, kararır. Ama pişmanlık ateşine girerse, Allah onun doğru yüzünü gösterir.” Genç, elleri dizlerinde titremeye başlar. Gözünden yaşlar süzülür. Derviş Usta kazanın pasını temizledikçe gencin içindeki paslar sökülür. Genç, “Tavayı ben çalmıştım ama sonra pişman oldum, tavaya bakarken kendimden utandım.” der. Derviş Usta duymazlıktan gelir. Kazanı kalaylamaya devam eder. Kazanın içi parladıkça, gencin gözleri parlar. İş bittiğinde Usta: “Bazı insanlar kalayla, bazıları pişmanlıkla temizlenir. Sen ikisini birden yaşadın. Şimdi git annenin duasını al.” der.

Dervişin hikayesini dinleyenler birbirini süzer. Gözler gözlerde durur. Yüzler yüzleri tartar. Kapların dibindeki karaya ısrarla bakanlara hikâyeyi anlatan kalaycının lafı hazırdır. “Gördüğünüz kara olsa da bizim kalplerimiz kalaylı olur.” der. Kalaycıların çocukları babalarının sözüne arka çıkarlar. Küçük yaşta bin bir türlü insanla karşılaşan çocuklar babaları gibi söz ehli olurlar.

 

Kalaycı çocuklarının oyun yeri çadırın önüdür. Çadırın önünde her çocuğun oturacağı bir taş vardır. Sabahın erken saatinde çadırdan çıkan her çocuk kendi taşına oturur. Kımıldamadan dururlar. Çocuklar taşa oturduklarında yere de hayallere de yakın olurlar. Kimi çıplak ayakla, kimi tek çorapla, kimisi de incecik bez ayakkabılarla otururken gözlerini ileriye dikerler. Taş soğuktur. O taş kimi zaman oyun taşı, kimi zaman sabır taşıdır.

Kalaycı çocuklarının saçlarına tarak değmez. Çocukların saçlarına rüzgâr şekil verir. Saçları gibi ruhları da hürdür. Toprakla dumanla iç içe yaşarlar. Koşarlar, düşerler, kalkarlar. Kömürün dumanı en çok onların yüzünde görülür. Her birinin yüzlerinde siyah izler dolaşır. Çocuklar ayna yerine birbirlerinin yüzüne bakarak gülümserler. Emekle kir kapmış eller, oyunla kararmış ayaklar, düşerken sıyrılmış dizler hiç gizlenmez.  Kalaycıların çocukları; kömürün karası, çadırın karası, ellerinin karası ile her sabah taşın üstüne oturup başlarını göğe kaldırarak içlerine yeni bir hayat yeni bir umut çekerler.

Kalaycılar umudun, saflığın, eğlencenin timsalidirler. Estetik mizaçlıdırlar. Musikiye aşinadırlar. Esmer tenlerinden dışarı taşan neşelerine kahkahaları eşlik eder. Duluğunu şişirip tahta zurnanın sümeğine üflerler. Zurnanın deliğine parmaklar dokunurken, gözler şişer. Gözün bebeği gözün beyazından çok olur.  Zurna, ovayı, vadiyi inletir. Yanık bir ezgiyle buluşan zurnanın sesi kalbe iner.“ Temmuzda üşür gezerim/Zemheride akar terim/ Dört mevsimde derbederim/Yazım garip kışım garip…”

Kalaycılar kendi dünyasında sessizce çırpınan garip kuşlara benzerler. Kara kurudurlar. Maharetleri yücedir. Tepsiden tabağa, siniden teşte, vazodan maşrapaya kadar her şey kalaycıların şanını şerefini tarif eder. Onlar Abdal olarak da bilinirler.  Kimileri onlara bala der. Aşık, zanaatkar, gurba da derler. Elekçi diyenler de olur.

Kalaycılar tahtaya şekil veririler. Kasnak yaparlar.  Kasnağın çevresine delik açarlar. Deriyi ip gibi incecik keserek deliklerden geçirip kasnağın içine örerler. Her süyüm darbesiyle bir zarafet dokuyarak elek, gözer, kalbur, çilingir, sarat yaparlar. Çilingirle bulgur elenir. Kalbur ile mercimek elenir. Gözer ile nohut, elekle un elenir.  Saratla kesmik elenir.  Saratın gözleri daha iridir.

Kalaycılar yaptığı işi babadan dededen öğrenir. Bezirgân olur, baytar olurlar. Kuşları ameliyat eder kursağını temizlerler. Koyunun keçinin kırılan ayağını iki tahta arasına alır deriye kesik atmadan hayvanı tedavi ederler. Üstüne yıldız geçirmeli metalden yüzük yaparlar. Yüzükleri un, bulgur, yumurtayla satarlar. Kalaycılar, kalay yapmakla kalmazlar. Sünnetçi, hayyat, hallaç olurlar. Demircilik, nalbantlık, eyercilik yaparlar. Hasır örerler, sepet örerler. Fala bakarlar. Akan zamana inat ananelerinden hiç sapmazlar.  

Kalaycılar vazgeçemedikleri göçebelik ruhunu her yere götürürler.  Yel gibi serbest dolaşırlar. İnsanın tabiata en yakın kalan kısmı olarak bilinirler. Hangi havzada olursa olsunlar yaşantıları hep sıra dışıdır. Kendisini bağlamayan işlere yaklaşmazlar. Gündelik işleri seçer, gündelik yer içerler. Birbirine yaslanarak yaşarlar. Komedyenlik, çalgıcılık, yaparlar. Yaşlısı, genci mutlaka bir işle meşgul olurken kalaycıların hanımları da bohçacılık yaparlar.

Bohçacı hanımlar allı yeşilli şalvar giyerler. Başlarına telli poşu bağlarlar. Kıl çadırın önünden ıkınarak yüklendikleri bohçalarıyla kapı kapı gezerler. Bohçacıların hepsi birbirine benzer. Saçlarına kınanın en kızılını yakarlar. Küpeleri baklava dilimi gibidir. Aşağı sarkan ağır küpeler kulağı yirer. Kalaycı hanımları kalabalığın en çok olduğu dam başında, tandırda, çeç yıkayanların önünde   bohçalarını   açarlar. Carse kumaşlar, ala bula pazenler, desen desen basmaları yere sererler. Pazarlık çok koygun geçer. Pazarlığa yüzden başlar ona kadar inerler.

Daha fazla kutnu kumaş satmak için civarında toplanan çocuklara nazar boncuğu takarlar. Alışveriş sürerken bohçacının bir iki arkadaşı ortadan kaybolurlar. Bir süre sonra bağdan bahçeden topladığı ebelik, hardal yaprağı, su nanesiyle beraber tüyleri yarı yoluk bir horozla dönerler. “Kırk yılın başında bir çil horoz çaldık onu da başımıza kakmayın” deyip latife yaparlar. Hayret edenlere ”Merak etmeyin sahibine parasını ödedik.” deyiverip etrafındakileri utandırırlar.

Kalaycı hanımları kimseye meramını anlatamazlar. İzah edemedikleri her cümle bir bohçanın köşesine bir da yutkunamadığı boğazına düğümlenir. Yaptıkları alışveriş içlerine sinmezse bohçasını sırtlayıp yeni yüzler, yeni sözler, yeni pazarlıklar için mırıldanarak başka mahalleye giderler. ”Elimi atmadık dallar kalmadı/Başıma gelmedik haller kalmadı/Kimi gıybetime kimi yüzüme/Bana söylenmedik diller kalmadı…”

Kalaycılar, müziğin dili gibi kalayın dilini bilir, ateşle konuşurlar. Onca zahmetle kalayladıkları bakır onların gözünde eşsiz bir elmastır. Kalaycıların geçmedikleri kasaba, gitmedikleri köy, girmedikleri konak yoktur. Eskimiş yüzleri ak ederler. Tıpkı yorgun insanlar gibi kapları ayağa kaldırırlar. Mal mülk biriktirme yerine tek kaygıları bir günü şen şakrak bitirerek ayakta kalmaktır. Dünya malına hırsla sarılmazlar. Serveti de şöhreti de tencerenin parıltısı gibi geçici görürler. “… Gül dalına konmuş bir garip bülbül/ Hoş geçir gününü gelecek meçhul/Ah ile vah ile geçti bir ömür/Kim göçtü ki şu dünyadan mal ile…” diyerek çektikleri acıyı müzikle hafifletirler.

Kalaycılar düğün alayını çok severler. Her düğünü kendi düğünleri gibi sayarlar. Davul zurna sesini duyduklarında düğünün kime ait olduğuna bakmadan kadın erkek halaya girerler. Düğün sahipleri onları “Heybesinde türkü taşıyanın yüreğinde garaz olmaz.” üslubuyla karşılarlar. Kalaycılar çalgılarını yanından hiç eksik etmezler. Klarneti, kemanı, darbukası koltuklarının altındadır. Darbuka kalaycıların kalbinin attığı yerdir. Keman da öyledir.  Kemana her dokunuşta kurtlar kuşlar susar. Kalayın erirken çıkardığı uflama sesiyle kemanın yayını yarıştırırlar. Dinleyenler hayran kalır. Kemanın sesine sevdanın koru refakat eder. ”Yollar uzak dağlar girmiş araya/ Merhem bulunmazmış azgın yaraya/Derdimi söylesem bilmem nereye/Sevda almış bir çıkmaza kor beni…”

Kalaycıların pabuçları yırtık sesleri yanıktır. Gocunmazlar, alınmazlar, kırılmazlar. Kırılmaya, küsmeye ayıracak vakitleri de yoktur. “Yeter ki dualarım kabul olsun.” diye adak adayanlardan “Kap kalaylarım.”, “Kapı kapı deşiririm.”, “Kalaycı elbisesi giyerim.” diyenleri dahi hoş görüyle karşılarlar. Azıcık gülme fırsatı yakaladıklarında öyle içten öyle tabi gülerler ki sanki bütün kederlerini dürüp büküp yüklüğe kaldırırlar.

Bir zamanlar evlerde onlarca bakır kap bulunurdu. Vaktiyle köyleri dolaşan, hurdacılar bakır kapları alıp  cici bicili  kaplarla değiştirdiler. Bakır tencereler tedavülden kalktıktan sonra yorgunluk, bitkinlik, can sıkıntısı arttı. Maraz çoğaldı. Mutfakların gidişatı değişti. Yemeklerin tadının kaçtığı gibi ağızların da tadı kaçtı.

Günümüzde bakır kaplar her geçen gün değer kazanmaktadır. Köyde, kasabada, kentte yerleşik kalaycı esnafı her çekiç darbesiyle yorgun bir anıya dokunurken, dağ bayır dolaşan gezici kalaycılar tavanın tencerenin içine çöken hatıraları yeniden canlandırmaktadırlar. Kalaylı tabak çanak, lüks otellerin iş yerlerinin halka açık köşelerinde sergilenmektedir. Torunlar; dededen, ebeden yadigâr kalan kabı kacağı kalaylatarak eskiyi yad etmektedirler.

Tabiatın tunç yüzlü kır sakinleri kalaycılar; çadırını toplayıp bir bakırın yeniden doğması için başka bir mekana yol alırken arkalarında midit, yarısı sağlam yarısı çatlamış nal parçaları, deri süyümleri, tavuk cücük telekleri, sayılmayacak kadar hır hırış, bir de ocağın başında beklemiş çaydanlığın içindeki son demli çayın kokusunu bırakırlar. Geride ise onlar için söylenen birkaç söz, anısı hafızalardan silinmeyecek birkaç da dörtlük kalır. “…Gitti kalaycı gitti/Ocak sustu dert bitti/ Kazan kaldı köşede/ Halay , türkü, söz yitti…”

  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
 
Yorumlar
 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
  • Mustafa Cırdı26 Temmuz 2025 12:51

    Hocam, kalaycılar adlı eserini baştan sona kadar okudum hoşuma gitti. Yazılarının devamını merakla bekliyorum. Kalemine yüreğine sağlık.

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Mehmet Emin Eren26 Temmuz 2025 12:10

    Ellerinize sağlık sayın hocam birçok insanın hayat için tane tane kendilerinden neler verdiğini öyle güzel betimlemiş siniz ki yıllar öncesinin kalay ocaklarından gelen kokuyu hissettim. Önceki yazınız köy odalarındaki gibi zamanda yolculuk yaptım. Emeklerinize sağlık kaleminiz güçlü kalsın.

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Metin Canbaz26 Temmuz 2025 09:39

    Sevgili müdürüm yine döktürmüşsün,beni geçmişe götürdün.Rahmelilerden kalan bakır kabları hala saklarım.O kadar güzel kaleme almışsın ki yüreğine sağlık.

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Ayşe Özocak25 Temmuz 2025 23:51

    Emeğinize, kaleminize sağlık Sayın Müdürüm

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Mehmet ŞAHİN Serik Fen Lisesi25 Temmuz 2025 22:42

    Sayın müdürüm yüreğinize ve kaleminize sağlık.Allah'a emanet olun.

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Erdem25 Temmuz 2025 20:24

    Kalaycıları yasadıkları dünyayı bu şekilde yorumlamak kolay birsey değil, yazarı tebrik ediyorum.Onlarla beraber okuyucuyu yaşatıyor

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Sami ÖZBAL konya25 Temmuz 2025 20:17

    Kalemine yuregine sağlık sayin hocam

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Filiz İ.25 Temmuz 2025 14:58

    İhsan müdürüm kaleminize ve emeğinize sağlık. Yine harika bir anlatım olmuş.

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Mehmet Doğan25 Temmuz 2025 12:33

    İhsan Bey, Ellerinize sağlık. Bir zamanlar yaşantımızda vazgeçilmez olan kalaycıları çok güzel bir anlatımla yaşam arşivimize kazandırmışsınız. Artık kalaycılık nedir in cevabı burada.

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Mehmet25 Temmuz 2025 11:53

    Sayın müdürüm Avşar kültürünü çok güzel anlatmışsınız,yaşanmış olayları halk ağzını kullanarak ifade etmişsiniz kaleminize sağlık ..

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Mehmet Şahin25 Temmuz 2025 11:48

    Eline emeğine sağlık. Sanki rus kılasiklerini animsatan Nostaljik hikayeni bir çırpıda haz duyarak okudum. SELAMLAR

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Nazerden25 Temmuz 2025 10:51

    Tebrikler...

    Beğendim (0)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Mehmet Asdemir25 Temmuz 2025 10:49

    Gene sanat erbabı kültür mirasımızın usta yazarı.. İhsan Yalçınkaya muhteşem bir hazine sunmuştur bize. Sevgili Hocam kaybolmaya yüz tutmuş yerel kelime isimleri de büyük ustalıkla kullanarak bize sunduğum bu eser için sana teşekkür ederim. Kalemine sağlık. Eserlere devam etmek arzusu ile başarılar dilerim.

    Beğendim (1)Beğenmedim (0)Yanıtla
  •  
  • Daha fazlasını göster




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz :

Güvenlik Kodu : Güvenlik Kodu
Kod :

 



  GÜNCEL HABERLER

 
  FLAŞ HABER
   
 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün
 
 


  SOSYAL MEDYA


  GAZETELER
 
 

 







mersinerji.com
ANKA Haber Ajansı
Abonesidir

 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE HABER ARŞİVİ GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinerji.com © Copyright 2017-2025 Tüm hakları saklıdır..! İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA