Okunma : 246
Tarih : 17.11.2025
E-Mail : mehmed.ok33@gmail.com
Mehmet OK
Anılar….. Kalbin Saklı Odasında
Anılar…. Kalbin Saklı Odasında
Bavula koyup yanımıza alamadığımız ama kalbimizin en derin yerine sessizce yerleştirdiğimiz anılar vardır. Bir ses, bir koku ya da hiç beklemediğimiz bir anda çıkagelen bir çağrışım; dostları, eski günleri, çoktan solduğunu sandığımız duyguları yeniden önümüze seriverir. Ve insan nefes almakta zorlandığı her anda, anılar yetişir imdadına.
Zaman değişir, mesafeler büyür, insanlar göçer gider; ama anılar… Onlar insanın içindeki en dayanaklı hafızadır. Bir fotoğraf karesi kadar kısa olsa da, bir ömür kadar derin iz bırakır. Çocuklukta ve gençlikte biriktiririz en masum olanlarını; sonra büyür, hayatın telaşında savrulup gideriz. Ama anılar hiçbir zaman dönüp arkasını gitmez. Bir okul koridorunda, bir durakta, bir bakışın içinde… Geçmişten biri usulca dokunur içimize. Hele çocukluğunu paylaştığın insanlar vardır ki, onların yeri hep bambaşkadır.
Bazen öyle bir özlem çöker ki insanın içine; bir günlüğüne bile olsa o yıllara dönmek, eski sokakların tozunu yeniden yutmak ister. Bu özlemi bana en çok hissettiren dizeler ise, şair Naim Yalnız’ın “Çocukluk Yıllarıma Özlem” şiirinde saklıdır. O satırları okurken, insan kendini birden Silifke’nin eski sokaklarında, çocukluğunun koridorlarında gezerken bulur.
Kasaplar Çarşısı’nda çingille yoğurt alma telaşı… Sıcak bazlamayla yenilen lezzetli yoğurdun damağınızda bıraktığı tat Üç gün üç gece süren düğünlerin coşkusu; “Hacı Kiya”nın şakaları, Giritli’nin, Kasap Feyzi’nin, Badal Ali’nin oyunları… Davulun, kemençenin, gırnatanın yanık Silifke havalarına karıştığı o unutulmaz akşamlar…
Yaz gelince Taş Köprü’den Göksu’ya atlayan çocukların kahkahası… Ilgınlı Ada’da kumlara uzanıp tarihi Un Değirmeninin heybetli çarkını izlemek… Mahalle aralarında “Pişmani şekeeer!” diye bağıran Şekerci Mehmet Ali Amca’nın sesi, ardından “Dondurma gaymaaaak!” diye haykıran Arnavut dondurmacının neşesi…
Sonra insan ister istemez soruyor kendine: Bu anılar bir gün yeniden yaşanabilir mi? Yoksa sadece kalbimizin en sessiz köşesinde, dokunmaya kıyamadığımız hatıralar olarak mı kalacaklar?
Belki geri dönemeyiz; Silifke’nin o eski sokaklarına, düğünlerin çılgın neşesine, Göksu’nun berrak suyuna… Ama biliyoruz ki anılar, yolumuzu kaybettiğimizi sandığımız anlarda bile yanımızdan ayrılmayan en sadık arkadaşımızdır.
Yorulduğumuzda, dünyadan biraz uzaklaşmak istediğimizde hafifçe kapıyı aralarlar; içeriye tertemiz bir çocukluk kokusu dolar.
Ve insan o an anlar: Geçmiş, hiçbir zaman geride kalmaz. Geçmiş, içimizde yaşamaya devam eder.
Ve belki de en güzeli şudur: Anılar, kaybettiğimiz her şeyi geri getirebilir; sadece hatırlamaya cesaret ettiğimiz sürece.