DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM'deki grup toplantısında Türkiye'deki ve dünyadaki siyasi gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yaptı. Sözlerine geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Dilan Karaman'ın ailesine başsağlığı dileyerek başlayan Bakırhan "Ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Çalışma arkadaşlarına da başınız sağ olsun diyorum. Umarım bundan sonra bu tür erken ölümleri burada paylaşmayız bir daha diyorum" dedi.
"Meclis'teki Komisyon temsilen bir heyet İmralı Adası'na gidince kıyamet mi koptu?"
Bakırhan'ın konuşmasında öne çıkan başlıklar ise şöyle:
"Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun İmralı Adası'nda gerçekleştirdiği görüşme çözüm yolunda atılmış çok önemli bir adımdır. Komisyon'un Sayın Öcalan'la gerçekleştirdiği görüşme Kürt meselesini güçlü bir siyasal zemine taşınmasını sağlamıştır. Bu Türkiye'deki çözüm aklının da aynı zamanda bir başarısıdır. Şimdi kardeşlik hukukumuzu çatışma zemininden çıkarıp yasal ve demokratik zemine kavuşturma zamanıdır. Görüşme öncesinde fırtınalar koparıldı. Kıyamet senaryoları yazılıp çizildi. Peki ne oldu? Meclis'teki Komisyon temsilen bir heyet İmralı Adası'na gidince kıyamet mi koptu? Neyimizi kaybettik? Demek boşuna bir kıyamet koparılmış. Aksine oraya gidiş barış yolunda önemli bir eşiği aştırdı. Toplumsal barışın inşası için atılan bu cesur adım çözüm zemini daha fazla güçlendirecektir. Buna inanıyoruz.
"Söz uçar önemli olan toplumsal mutabakatı kağıda dökülecek adımları atılmasıdır"
4 Aralık'ta Komisyon yeniden bir araya gelecek, toplanacak ve İmralı'da komisyon adına giden görüşme tutanağını komisyonla paylaşacaktır. Siz de bilirsiniz. Biz de beraber takip ediyoruz. Sayın Öcalan'ın toplumdan saklayacağı, gizleyeceği bugüne kadar herhangi bir şeyi olmamıştır. Kendisi her türlü fikrin kamusal şeffaflık içerisinde olması gerektiğini yıllardır söylüyor, defalarca söylüyor. O nedenle İmralı'daki tutanakların kamuoyuyla da paylaşılmasını, şeffaflığın sağlanmasını ve toplumun orada ne tartışıldığını görmesini, okumasını da aynı zamanda bizler istiyoruz. İktidar da bu arada toplumsal barışı sahiplenmeli ve bu konuda hükümet ve idari adımları bir an önce artık bekletmeden atmalıdır. Söz değil artık pratik adımlar zamanıdır. Türkiye barış için sözünü söyledi. Artık bu sözleri hayata geçirme zamanı olduğunu belirtmek gerekiyor çünkü söz uçar önemli olan toplumsal mutabakatı kağıda dökülecek adımları atılmasıdır. Şimdi sorumluluk Meclis'tedir. Bütün partilerin Kürt meselesinin çözümüne ve Türkiye'nin demokratikleşmesine sahici katkı sunmaya çağırıyorum. Komisyon'dan bu toprakların yaralarını saracak, özgürlüğü inşa edecek demokratik raporlar bekliyoruz. Çözüm odaklı raporların hızlıca yasalara dönüşmesi için ilk ve tarihi sorumluluk Sayın Numan Kurtulmuş'ta ve Komisyon'dadır. Komisyonun bu görevi layıkıyla yerine getireceğine inanıyoruz. Biz burada konuşma yaparken İmralı Heyeti'miz de adaya gitti. Sayın Öcalan'la bir görüşme gerçekleştirecek. Barışa katkı sunacağına inanıyorum. Giden arkadaşlara kolaylıklar diliyorum.
"Barış kapısı açıldığında eşikte duranlar var, barış için bir kapı aralanmışsa bu eşitlikten geçmek gerekiyor"
Yine bir barış kapısı aralandı. Barış kapısı açıldığında eşikte duranlar var. Bu eşikte duranlara diyoruz ki bu siyaset değil. Barış için bir kapı aralanmışsa bu eşitlikten geçmek gerekiyor. Biz bu kapıdan tüm Türkiye haklarının geçmesini kimsenin kalmamasını istiyoruz ve bunun siyasetini yürütüyoruz. Kürt meselesi yalnızca Kürtlerin değil 86 milyonun sorumluluğudur. Çözüm de birlikte üretilmelidir. 100 yıllık acılar ancak geniş bir toplumsal mutabakatla tüm renklerin yer aldığı bir ortak akılla çözülebilir. Bu süreç bizler açısından hiçbir partiye angaje olmak değildir. Ülkenin 100 yıllık meselesine çözüm arıyoruz. Bizim attığımız belli, 3. yoldur. Ne başkalarının vagonu oluruz, ne de çözümü erteleyenleri masum görürüz. Yolumuza ortak paydaları büyüterek yapıcı dili koruyarak ve kararlılıkla devam edeceğimizi belirtmek istiyorum ve inşallah günün sonunda hep birlikte Türkiye barışına ulaşacağımızı belirtiyorum.
"Cellatlığımıza soyunan çok oldu, haklısınız ama bizi kurban yapmaya kimsenin gücü yetmedi ve yetmeyecek"
Biz en başından beri ortak paydaları büyütmeye çalışırken ana muhalefet partisinin lideri partimize ve tabanımıza bazı ithamlarda bulundu. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Özel, Kurultay kürsüsünden bize Stockholm sendromu teşhisi koyuyor. 'Celladına aşık olmayın' diyor. Biz de soruyoruz. Biz Meclis'te barış için yasa konuşurken her bir arkadaşımızla birlikte sokaklarda barışı toplumsallaştırmaya çalışırken siz kürsüden neden bir halkı aşağılayıcı sözler söylüyorsunuz, Sayın Özel? Sözü çözüm için kurmak varken, tam da bu süreçte çözümü tartışmak varken, ucuz polemikler ve anlamsız kavgalara başvurmak siyasetsizliktir. Biz demokratik siyasi çözümü esas alan mücadele ve müzakere partisiyiz. İşte müzakere de ediyoruz. Kurulduğumuz günden beridir onurlu bir mücadele de veriyoruz. Halkımız barış içinde, eşit ve özgür yaşamak istiyor. Böyle bir halkı sendromla itham etmek demokratik siyaset midir? Kürt halkına saygı duymak bu mudur Sayın Özel? Sizlerin huzurunda kendisine sormak istiyorum. Biz bu coğrafyadaki halklar, inançlar, devrimciler, ezilenler, emekçiler olarak celladı çok iyi tanırız. Cellatları mezarlıklarımızdan, faili meçhullerimizden, yakılmış köylerimizden direndiğimiz o zindanlardan çok iyi biliyoruz. Kimse bu hafızanın üzerine ucuz metaforlarla yaklaşmasın. Cellatlığımıza soyunan çok oldu, haklısınız ama bizi kurban yapmaya kimsenin gücü yetmedi ve yetmeyecek. Herkes çok iyi bilsin ki cellat defterini açacaksak, geçmişi konuşacaksak hepiniz borçlu çıkarsınız.
"Bu sorunun çözümünün karşısındaysanız sağa sola çekmeden, yaftalamadan sözünüzü açık söyleyin"
Herkesi polemikçi ve tutarsız dilden vazgeçmeye, çözüme ve barışa katkı sunmaya çağırıyorum. Açık konuşun. Bu sorunun çözümünün karşısındaysanız sağa sola çekmeden, yaftalamadan sözünüzü açık söyleyin. Ama barıştan ve demokrasiden yanaysanız da açık konuşun. Gelin birlikte mücadele edelim. Birlikte değiştirelim. Barış ve demokrasiyi birlikte inşa edelim. Ana muhalefet partisi, süreç karşıtlarının çekim merkezi olmaya adaysa büyük yanlış yapar. 'Buradan iktidara yürürüm' stratejisini düşünüyorsa büyük kaybeder. Bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı'na tekrar seçilen Sayın Özgür Özel'i ve yönetimini de tebrik ediyorum. Başarılar diliyorum. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere bütün muhalefet partilerini 100 yıllık meselenin çözümünde ellerini taşın altına koymaya sorumluluk ve insiyatif almaya çağırıyorum. Barışa ve çözüme ortak olan kazanır.
"Türkiye'de adaletsizliği yamalarla, palyatif çözümlerle sağlayamayız"
Türkiye'de sürekli yargı paketleri, yargı düzenlemeleri yapılıyor. Her düzenleme tartışılıp konuşulduğunda da toplumda büyük bir beklenti ve umut oluşuyor. Bu hafta da Meclis'in gündemine 11. yargı paketi gelecek ama gördüğümüz kadarıyla aynı ayrımcı yaklaşım devam ediyor. Düşüncelerinden, siyasi faaliyetlerinden, kimliklerinden dolayı cezaevlerinde bulunan Kürtler, devrimciler, gazeteciler, öğrenciler, yine 10 binlerce siyasi tutsak dışarı bırakılmayacak. Yıllardır söylüyoruz. Cezada adalet, infazda eşitlik sağlanmalıdır. Toplum vicdanını yaralayan suçlar dışında cezaevleri boşaltılmalıdır. Yargı reformu yapılmalı, bu ülkede herkes için adalet tesis edilmelidir. Bu pakette dikkat çekmemiz gereken bir başka önemli konu daha Erişim engeli ve bant daraltma düzenlemeleri de pakette var. Bu yasayla yargı keyfi şekilde erişim engeli getirebilecek bu kararlara uymayan platformlara bant daraltma yaptırımı uygulanacak. Bu ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne doğrudan bir müdahaledir. Bu kabul edilemez. Bunu kabul etmeyeceğiz. Türkiye'de adaletsizliği yamalarla, palyatif çözümlerle sağlayamayız. Köklü bir adalet reformuna ihtiyacı var. Gelin 2026'nın başında köklü bir adalet reformunu Meclis'ten geçirelim. Tüm Türkiye'de yeni yılda güzel bir mesaj verelim diyorum.
"Suriye'de Ahmet El Şara ismini değiştirdi, kıyafetini de değiştirdi, rejimi de değiştirdi ama tekçi yapıyı da değiştirecek mi?"
Bölgede çok önemli gelişmeler oluyor. Türkiye'nin ve bölgenin en önemli gündemlerinden biri de Suriye'deki gelişmelerdir. Suriye'de Ahmet El Şara ismini değiştirdi. Kıyafetini de değiştirdi. Rejimi de değiştirdi ama soru şu, Ahmet El Şara tekçi yapıyı da değiştirecek mi? Demokratik bir rejim kuracak mı? Halkların, inançların, yaşam ve kimlik haklarını Anlayacak mı? Tabloya bakınca olumlu bir gelişme görmüyoruz. Bakın Suriye'nin sahil bölgesinde yaşayan Alevilere yönelik ciddi saldırılar var. Bu saldırılar kabul edilmez. Bu saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz. Suriye'nin binlerce yıldan süzülüp gelen çoğulcu yapısını yok etmek isteyen herkes kendisini de ülkesini de ateşe atmış olur.
"Asgari ücretin en az yoksulluk sınırının yarısı kadar olması gerektiğini savunuyoruz"
Dünyanın hiçbir yerinde bir ülkenin gündemi asgari ücret ne kadar artacak, ne zaman artacak gündemi değil ama Türkiye'nin en büyük gündemi asgari ücrettir. Çünkü burada yoksulluk var. Çünkü burada insanlar aldığı ücretle geçinemiyor. Çünkü burada insanlar insanca yaşayacağı, barınacağı, besleneceği bir ücret istediği için asgari ücret Türkiye'nin gündemidir. DEM Parti olarak asgari ücretin en az yoksulluk sınırının yarısı kadar olması gerektiğini savunuyoruz. Asgari ücrete yılda en az iki kez de zam yapılması gerektiğini savunuyoruz. Bunun dışındaki bütün tekliflere kapalı olduğumuzu belirtmek istiyorum."