Türkiye'de son zamanlarda garip tutuklamalar ve göz altılar oluyor. Zaman zaman su yüzüne çıkan ahlakçı bir anlayışın tezahürünü görüyoruz. Bir felsefe öğretmeni ve bir sosyolog olarak bu konu ilgimi çekiyor. Gelin bu konuyu birlikte biraz irdeleyelim.
Türkiye’de tuhaf günlerden geçiyoruz.
Bir televizyon programında yapılan espri suç sayılıyor, gülenler bile sorguya çekiliyor. Bir sanatçının yazdığı şarkı sözleri “toplumun değerlerine saldırı” diye soruşturma konusu oluyor. Bir dizinin sahnesi “ahlaka aykırı” denilerek sansürleniyor.
Peki soralım:
Kime göre, neye göre ahlaksızlık?
Sosyoloji bize şunu öğretir: Ahlak, toplumların ortak yaşam kurallarıdır. Ancak bu kurallar mutlak değildir; zamana, mekâna, kültüre göre değişir. Antik Yunan’da “erdem” özgür yurttaşın siyasal yaşama katılımıydı. Ortaçağ Avrupa’sında “ahlak” kilisenin buyruğuna itaat etmekti. Modern çağda ise bireyin özgürlüğü, insan hakları ve vicdan bağımsızlığı “ahlakın temeli” sayılır.
Şimdi bakalım bizimkine:
Devlet eliyle ahlak dayatılıyor. Polis karakolunda ahlak sorgusu yapılıyor. Savcı iddianamesinde ahlak maddeleri sıralanıyor.
Oysa ahlakın sopası olmaz!
Bir düşünürün dediği gibi: “Ahlak, özgürlüğün çocuğudur; baskının değil.”
Bugün yaşananlar bize şunu gösteriyor: “Ahlak” kavramı, siyasi iktidarın elinde bir sopaya dönüşmüş durumda. İktidar için “ahlak” demek, kendine biat etmeyen her davranışı suç saymak demektir.
Tarih Bize Ne Diyor?
– Nazi Almanyası’nda, rejim “Alman ahlakı” adı altında sanatı, basını, tiyatroyu susturdu. Jazz müzik bile “ahlaksız” sayıldı çünkü farklıydı, özgürdü. Sonunda “ahlak” bahanesiyle milyonlarca insan yok edildi.
– İran’da ahlak polisi, kadınların kıyafetini ölçüp biçiyor. Saç teli göründü mü dayak, özgürlük talep edildi mi hapis! Bugün İran toplumu nefes alamıyorsa, nedeni “ahlak sopası”nın gölgesinde yaşamaktır.
– Türkiye’nin kendi tarihine bakalım:
1950’lerde kitaplar toplatıldı, 80’lerde şarkılar yasaklandı, 90’larda tiyatrolar kapatıldı. Sansür hep vardı, ama “ahlak” kılıfıyla daha da meşrulaştırıldı. Bugün de aynı zihniyet hortluyor.
Asıl Tehlike
Bir toplumda ahlakın ölçüsü polis kararıyla belirlenmeye başlarsa, orada artık ahlaktan değil, korkudan söz edilebilir. Bugün şarkıya yasak koyanlar, yarın resme, öbür gün kahkahaya yasak koyacak.
Sanatı susturursanız, düşünceyi de susturmuş olursunuz. Mizahı yasaklarsanız, eleştiriyi de yasaklamış olursunuz. Sonunda elinizde kalan tek şey, tek tip insan, tek tip düşünce, tek tip hayat olur.
Ama tarih şunu kanıtladı:
Baskıyla yaratılan tek tip toplumlar çöktü. Nazi Almanyası çöktü, Sovyet sansürü dağıldı, İran halkı sokaklarda hâlâ direniyor.
Sonuç
Gerçek ahlak, polis copuyla değil, özgür vicdanla yaşar.
Ve özgürlüğün olmadığı yerde ahlak değil, sadece korku vardır.
Türkiye’nin asıl ihtiyacı, sopayla dayatılan sahte ahlak değil;
özgür bireylerin ortak vicdanında filizlenen gerçek ahlaktır.